Mim: Çocukken oynadığımız oyunlar...

Tam da çocukluğumu deli gibi özlediğim bir dönemde Mia Wallace beni mimlemiş, ne de iyi etmiş. Başlıkta da yazdığı üzere mimin konusu 'çocukken oynadığımız oyunlar'.
Çocukken o kadar fazla oyun oynardık ki, say say bitmez aslında. Ama belli başlılardan başlayalım; mesela evcilik. Küçük yaşlarda her kız çocuğu oynamıştır evcilik oyununu. Ben de çok oynardım. Yanımda arkadaşım olmasa bile kendi kendime bile oynardım. Bebeğim olurdu mutlaka, ona yemek yapıp yedirmek en büyük eğlencem olurdu. Yaş biraz büyüyünce bu evcilik oyununu biraz geliştirmiştim ve arkadaşlarımı da buna alıştırmıştım. Hayali bir eşimiz olurdu -ki bu eşler genelde tanınan kişiler olurdu mesela bir futbolcu-, hayali çiftimizle yemeğe çıkardık. İki kişi oynuyorsak dörtlü, üç kişi oynuyorsak altılı yapar gezerdik odadan odaya. Odalar mekan olurdu farklı farklı. Hayal gücümüz uzayyymış vay be.
Kendi kendime mandalları insan yapıp oynardım. Annem bazen kızardı bebeklerimle neden oynamıyormuşum da mandallar ona lazım oluyormuş diye. Ama onun farklı bir zevki vardı bende. Öyle abuk subuk şeyleri insan yapıp oynardım.
Bir de arkadaşımla Barbie bebeklerimizle oynarken halihazırdaki kıyafetlerinden sıkılıp kumaşları keser, biçer yeni elbiseler dikerdik. Dikmek dediysem, kenarından tutturmaya çalışırdık. Bazen annelerimizden yardım alırdık bu iş için. Ama kendimiz hayal ettiğimiz şekilde kesip hazırlardık. Az sonra oynayacağımız oyundan daha zevkli olurdu bu kıyafet uydurma işleri.

Sokakta oynayabilen o şanslı çocuklardık biz bir de. Sokakta oynanabilecek son dönemlerdi bence onlar. Çünkü daha sonra sapık zihniyetli, dikkatsiz, hurda insanlar arttı, çocuklar güvenle sokakta oynayamaz oldu. Bizim küçüklüğümüzde de öyleydi ama şimdiye nispeten daha iyiydi sanki. Zar zor da olsa annelerimize yalvarır yakarır çıkardık. Hatta çok küçükken çıkmak ister, sokakta oynayan çocukları gösterirmişim "onlar oynuyo amaaa, beneneee ben sokak kızı olmak istiyorummm" diye ağlarmışım. 10'lu yaşlara geçtikten sonra yavaş yavaş oyun alanımız sokak olmuştu (tabii önceleri bir süre apartmanda oynardık, sokağa alıştırma yapma evresi). Birkaç yaz, okulların tatil olmasıyla öğle vaktinden akşam hava kararana ya da babalarımız eve gelene kadar türlü şeyler oynardık. Sokakta oynanan tüm oyunları oynayıp tüketir, yetinmez oyun üretirdik. Mesela o zamanlar yanlış hatırlamıyorsam sunuculuğunu Öykü Serter'in yaptığı "dokun bana" diye bir yarışma programı vardı televizyonda. Yarışmacılar bir arabaya dokunarak en uzun dayanıklılığı göstermeye ve arabayı almaya çalışıyorlardı. İşte biz de aynını taklit etmiştik. Sokakta park halinde pis bir arabaya dokunarak hem de. Ellerimiz arabanın üstünde, dönüp durmuştuk bir saat. En sonunda akşam olup sırayla annelerimiz bakkala göndermek için bizi tek tek çağırınca da diskalifiye olmuştuk. Böyle de garip bir oyunumuzdu. Gerçi bunu bir kere oynadık ama aklıma geldikçe gülerim.

Sokakta yerden yüksek çok zevkli olurdu bir de. Kaldırım yüksek, yol alçak.

şurada bahsettiğim gibi kaset doldurmacalarımız da vardı. Öyle hep oynanan saklanbaç, ebelemeç gibi oyunlardan daha zevkli gelirdi bana farklı oyun üretmek ve bunlarla oynamak. Dedim ya, evciliği bile hayal gücüyle birleştirirdim.
Kim bilir daha neler neler oynardık da şu an aklıma bu kadarı gelebildi. Halbuki en fazla 15 sene öncesinden bahsediyoruz. Ama iyi ki diyorum bazen, iyi ki çocukluğumu internetle geçirmemişim. Şimdiki çocukların çoğu o konuda biraz şanssız.

Yorumlar

  1. ah ne haklısın! biz sırf dışarda oyun oynayarak büyüdüğümüz için bile çok şanslıyız!

    mandalla bebek bizde yapardık :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar