Ben en kötüyüm belki biraz karanlık ve çirkinimdir de

Bir önceki yazımda tehlikeli derecede affedici olmaktan bahsetmiştim. Benim de öyle olduğumu üzülerek söylemiştim ama benim de affedemediğim şeyler oluyor. Çünkü herkesin bir affetme derecesi vardır. İnsan ve tahammülü bir yerde tükenir.

Her şey affedilemez bu hayatta. Örneğin; eşlerden biri diğerini aldattığında aldatılan taraf görmezden gelecek kadar affedici oluyorsa orada bir sorun var demektir. En azından benim açımdan bu böyle. "Arada çocuk varsa" kısmının tamamen yanlış bir düşünce olduğu kanısındayım. Mutsuz bir ailede yetişen çocuk, en az boşanmış anne-baba ortamında yetişen bir çocuk kadar olumsuz etkilenmektedir. Ebeveynlere düşen görev, çocuklarının olumsuzluklar karşısında daha az etkilenmesini sağlamak olmalıdır. Eşler arasında bir aldatma olayı yaşanmışsa o aileden huzur, mutluluk, sevgi beklemek dünyanın en saçma şeylerinden biridir.

'Affetmek' konusunu tekrar açmamın sebebi, yine affedicilikle alakalı birkaç birikmiş düşüncemi paylaşmaktı. O halde başlıyorum artık:

Burada fazla olumsuz şeyler yazıyorum. Okuyanların kafasında mutsuz, hevessiz, insanlardan uzak bir görüntü çiziyorum. Bunun bir nedeni olabileceğini hiç düşünmüş müydünüz? Düşündüğünüzü biliyorum. Kimse mutsuz, neşesiz, sevimsiz olmayı istemez. Elbette ben de istemiyorum. Bu benim severek kullandığım bir biçim değil. Ben böyle olmaya zorlandım ve her gün zorlanıyorum. Dirensem de, çevreye gözlerimi kapatıp kulaklarımı tıkasam da hissediyorum.
Bu mutsuzluğumun, yalnızlık hissimin nedeni karşılıksız sevilmeyişimdir. Herkesin peşinen alması gereken bir bedeli var beni sevmek için. Dostum dediğim insanlar ben onları ne kadar desteklersem, her türlü aşağılamalarına ne kadar 'eyvallah' dersem, ne kadar çok dertlerini dinlersem ve hiç denecek kadar az kendi derdimi anlatırsam onlara, ne kadar kendimi unutursam o zaman beni sevebileceklerini hissettiriyorlar. Bir kere kendimi kabuğuma çektim mi benden kötüsü yok. Bir anda onlar için yaptığım yüzlerce şeyi çöpte buluveriyorum. Yermek için fırsat kolluyorlar ve benim onlara yaptığım dostluğun %10'unu inanın göremiyorum. Gerçekten ne kadar kuvvetli dostumlar, değil mi?
Şimdi ben de onlardan karşılık mı beklemiş oluyorum? Yüzlerce, binlerce dostluk edip ettiğimin sadece %10'unu görmeye razı biri olarak soruyorum; bu beklediğim şey karşılık mı?

Geçtiğimiz hafta 'dostum'un gerçekten zor bir şey yaşamış olduğunu bilmeme rağmen ve bu gün tatil günüm olmasına rağmen ona yarım saatimi bile ayırmadım. Yanında olmadım. Aramadım, sormadım. Üstelik bunu "böyle yapmalıyım" diye düşünerek de yapmadım. Açıkçası aklıma bile gelmedi. Fazlasıyla kırgın olacağım ki, onu böyle bir anında yalnız bıraktım ve hatta unuttum. Zaten kendimi suçlamama fırsat kalmadan onun beni suçladığını da görebiliyorum. Daha önce her anında yanında olsan da bir kere olmadın ya, sen en kötüsün diyorum kendime. Evet, ben en kötüyüm ve insanları sevmiyorum. Kendini herkesten daha fazla seven insanları da sevmiyorum. Sürekli sürekli insanları yaralayan ve bundan haz duyan insanları da sevmiyorum. Bir yandan da kendime yine kızıyorum; onu böyle bir zamanda nasıl yalnız bırakabildin? Sonra kendimi cevaplıyorum; "onun seni yalnız bıraktığı, için çıkarcasına ağladığın dertlerine say". Sonra "sus" diyorum kendime, "ben kimseden karşılık beklemiyorum, ben onlar mıyım?" Ben kötüyüm, en kötüyüm. Tek bildiğim bu.
Haydi mutlu seneler.

Yorumlar

Popüler Yayınlar