tag:blogger.com,1999:blog-52084376825002616162024-03-13T14:00:46.917+03:00SembolizasyonSembolizasyon / Symbolization / Simbolizzazione...SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.comBlogger205125tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-25490984690982117822022-11-29T22:45:00.002+03:002022-11-29T22:45:40.307+03:00Aklıma Geldi De 35<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEih7K69fO1pnxN2_CTzUrye47ibt9Ej6C-0JuGFo3mT5_se2bM9IwOgvNgp8DG4KJeLkenkso1UidusGsAKTxPvINXuNSlhEalXTn5OX6KcHrwJ_H-HBjqnLQFApS2yoHboaYWXcj0j8CcB2WDVo5YSlyqp3Jj8u4qIjvdqq35ZRmhGPdlY5XImA0ta/s1024/sembolizasyon%20blog.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="970" data-original-width="1024" height="303" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEih7K69fO1pnxN2_CTzUrye47ibt9Ej6C-0JuGFo3mT5_se2bM9IwOgvNgp8DG4KJeLkenkso1UidusGsAKTxPvINXuNSlhEalXTn5OX6KcHrwJ_H-HBjqnLQFApS2yoHboaYWXcj0j8CcB2WDVo5YSlyqp3Jj8u4qIjvdqq35ZRmhGPdlY5XImA0ta/s320/sembolizasyon%20blog.png" width="320" /></a></div><br /> "Senin sorunun ne, biliyor musun? Senin sorunun yalnız kalmaktan deli gibi korkuyor oluşun. Uzattığım elimi bile itiyorsun ama aslında hiç el uzatılmamasından deli gibi korkuyorsun. "Neden o zaman elini tutmayayım ki" diye sorabilirsin. Cevabı basit; elimi tutarsan kendi yolundan sapacağını, yepyeni ve anlamsız bir yola gireceğini sanıyorsun. Oysa ben senin kurtarıcın, seni doğru yola sokacak olan eşlikçinim. Şimdi gözlerini kapat ve hayal et. Yalnız ve ıssız bir adadan, bilinmeyen bir rotayla çıkagelen tekneye nasıl da şevkle biniyorsun... O halde korkma, ben her zaman senin yanında olacağım ve seni ıssız bir yalnızlıktan her daim koruyacağım. Açtığım kollarıma, uzattığım ellerime sonsuz bir güvenle kendini teslim edebilirsin. Gözlerini açtığında sadece kendine ait olacaksın, tüm kafa karışıklıklarından arınmış, yalnız olmayan, güvende biri..."<p></p>SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-47544233141887417772020-05-29T03:21:00.002+03:002020-05-29T03:47:03.171+03:00BLOG OKUNUYOR MU?Biliyorsunuz ki eskisi gibi bir <b><i>Blogger kültürü</i> </b>kalmadı. O yüzden buralarda öyle aktif yazan insanlar görmek zor artık. Serdar Kuzuloğlu'nun geçen gün Twitter'da attığı bir tweetle ifade ettiği de buydu, buraları deyim yerindeyse bir çöplüğe benzetmiş. Tweet için <a href="https://twitter.com/mserdark/status/1258438497062420480">tıklayın</a>.<br />
<br />
Evet dediği şey harfiyen doğru, ama şahsi fikrim gereği kişisel bloglar da tıpkı diğer siteler gibidir ve bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur. Tamamen ondan. Peki, neden bakılmıyor da mezarlığa dönüyor?<br />
<br />
Biliyorsunuz ki ülkemizin okur ortalaması bir hayli düşük. Son yıllarda insanlar kitap okuduklarını iddia etseler de, aslında bir şey okudukları yok. Mesele ne kadar okuduğun değil zaten, ne okuduğun. Kalitesiz milyonlarca içerik okursan herhangi bir şey okumuş sayılmazsın teknik olarak. Gerçi konumuz bu değil. Konumuz, okuma oranının düşüklüğü. Gün geçtikçe vaktin ne kadar kıymetli olduğunu da anlayınca insan, haliyle kısa kısa yazıları okumaya meyilli oluyor. Burada sayfalarca yazılsa da nafile yani. Tabii koronavirüs salgını sürecinde vaktin değeri ve değersizliği, kaliteli ve kalitesiz vakit geçirme de tartışma tartışma konusu haline geldi. Bu da yine bir başka başlık altında incelenmesi gereken bir konu.<br />
<br />
İçerik üreticiler açısından konuyu ele alacak olursak, uzun yazı ve araştırmaları paylaşmak da bir hayli vakit isteyen bir iş. Ancak bir twitter ve instagram hesabıyla sorun çözülüyor. Hem okuyucu hem içerik üretici vaktini uzun yazıyla harcama zahmetinden kurtuluyor. İşte blog maceralarının son bulma nedenlerinin en önemlisi. Çalışma yaşamının temposu, kime yazıyorum kaygısı falan derken, yazmak son buluyor.<br />
<br />
Bir de <b><i>herkes yazmalı mı </i></b>konusu var. Bu konu da biraz tartışmalı bir konu. Son yıllarda herkeste bir yazmalıyım telaşı görülüyor. Neden yazmak istiyorsun diye sorsanız birçok insanın buna verecek bir cevabı yok. Biraz zorlayan birçoğu ise "çünkü herkes yazıyor" diyor. Twitter'da, Instagram'da, Facebook'ta, Whatsapp'ta... Herkes bir şeyler yazmanın derdinde. Ama herkesin yazdığının okunmadığı da bir gerçek. Sesini duyurmak, daha fazla kitleye ulaşmak isteyen herkes yazıyor ama yazılan her şey, kocaman bir yazılar çöplüğünde kaybolup gidiyor. Çünkü çok fazla yazı var. Haliyle etkili, farklı, insanı içine çekiveren yazılı ifadeler dışındakiler maalesef fazla okunmuyor. Dolayısıyla yazılmalarının da pek bir anlamı olmuyor.<br />
<br />
O zaman neden herkes yazıyor? Bence birçok insanda yazmanın kolay olduğu düşüncesi var. "Elimde internet, bilgisayar, klavye, kalem, kağıt var. Bunlarla en kolay ne yapabilirim? Tabii ki yazı yazabilirim, çünkü 6 yaşından beri yazı yazabiliyorum." Çocukluğumuzdan beri kalem tutabiliyor oluşumuz, iyi yazabileceğimizi düşünmemize neden oluyor ama aslen böyle değil. Bir takım kültürel birikimler ve bununla harmanlanmış özel bir yetenek söz konusu, kendini okutabilmede. Eğer bir şeyleri yazarak çok iyi ve etkili ifade edebilecek biri değilseniz mutlaka farklı yollar vardır. Mesela kimi müzik yaparken kendini bulur ya da kimi çok iyi fotoğraflar çeker ve onunla ortaya koyar kendini. Önemli olan sana ait ve senin de ait olacağın şeyi bulmak.<br />
<br />
Başa dönecek olursak; bloglar ölüyor, çünkü yaptığı eyleme ait hissetmeyen insan ise o eylemi sonlandırıyor. Bir hevesle çıktığı yazma yolculuğundan vazgeçebiliyor. Kendini okunabilir görmediğinden ya da okunmadığından bırakabiliyor. Ya da farklı mecralara yöneliyor, buraya vakit ayıramıyor.<br />
<br />
<h3>
Ben buradayım</h3>
Ben neden bunca zaman yazamadım konusuna gelecek olursak, aslında yazdım ama burada değil. Mesleğim gereği artık daha sık yazıyorum. Sürekli içerik üretiyorum denebilir. Burada neden yazmıyorum konusuna gelecek olursak; önceleri blog olarak kullandığım bu yeri biraz da haber sitesi niteliğine çekmeye çalıştım. Uzun süre haber işlerinden uzak kaldığım için de biraz bekletmek zorunda kaldım. Bunu yaparken blog okunmuyor, haber okunuyor kaygısı içinde değildim. Daha bilgilendirici, daha özenli olmak istedim. Ama blog yazmaktan da vazgeçemediğimi fark etmişsinizdir. O yüzden şu an burası biraz karışık, ama neyse ki üstteki menüden istediğiniz yazıya ulaşabilirsiniz.<br />
Yani aslında uzun süre yazamadım ama hiç terk etmedim de. Senede bir bile yazsam burası benim blogum. Yazı dilimden hoşlanan herkes gelip okuyabilir. Ya da biri gelip "neler yazıyorsun" diye sorduğunda linkini verebileceğim bir alanım var.<br />
Şimdilerde bir de çocuk gelişimiyle ilgili haberlere ve bilgilere ulaşabileceğiniz yeni sitem <a href="http://ebeveynsel.com/" target="_blank">Ebeveynsel</a> yayında. İsteyen oraya da göz atabilir.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-YtbWBMdBit8/XtBVeC_E8HI/AAAAAAAADRs/ZDkD7oQiOrU2TFI3DW3VF3GjcxUXuyC4wCLcBGAsYHQ/s1600/Screenshot_7.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="623" data-original-width="1233" height="321" src="https://1.bp.blogspot.com/-YtbWBMdBit8/XtBVeC_E8HI/AAAAAAAADRs/ZDkD7oQiOrU2TFI3DW3VF3GjcxUXuyC4wCLcBGAsYHQ/s640/Screenshot_7.jpg" width="640" /></a></div>
<br />SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-72521467533236633602019-08-19T16:53:00.000+03:002019-08-19T16:53:26.262+03:00DOĞANIN ZEBANİLERİYİZ<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-887eYBkAXSM/XVqdNS4PBRI/AAAAAAAABr0/w-6-eeFuFOoyEh3XBNgU4jL2KrSrlSATACLcBGAs/s1600/daylight-environment-forest-459225.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="760" data-original-width="1600" height="304" src="https://1.bp.blogspot.com/-887eYBkAXSM/XVqdNS4PBRI/AAAAAAAABr0/w-6-eeFuFOoyEh3XBNgU4jL2KrSrlSATACLcBGAs/s640/daylight-environment-forest-459225.jpg" width="640" /></a></div>
<div>
<br /></div>
Dünya var olduğu günden bugüne çeşitli felaketlere, doğa olaylarına şahit oldu; çeşitli canlı türlerine, kavimlere, yaşam alanlarına ev sahipliği yaptı. Tabiri caizse kim bilir neler gördü, geçirdi. Üzerinde barındırdığı doğa, o var olduğu sürece değişecek, gelişecek, gerileyecek, bozulacak, tekrar oluşacak. Tüm bunlar dur durak bilmeyecek, nereye kadar böyle süreceği bilinmeyecek.<div>
<br /></div>
<div>
Uzun vadede dünya üzerindeki doğanın katli insanlığın elinden oluyorsa, buna dur demek gerekiyor. Dünyada yaşanan yapay felaketlerin ana kaynağı olan insanlık, bugüne bugün dünya üzerinde sadece kendisi varmış gibi davranmaya devam ediyor. Bu sürerse, yaşayabileceğimiz bir doğa kalmayacak ve insanlığın sonu doğadan çok daha önce gelecek. Ancak bu bir kehanet değil. Çevremize baktığımızda bunu apaçık görebiliyoruz.</div>
<h3>
İnsanlığın dünyayı ele geçirme süreci</h3>
<div>
İnsanlık yaşamını sürdürebilmek için önce yiyecek bulma derdine düştü. Güçlü olan zayıf olanı yemeli ilkesiyle yola çıkarak kendinden daha savunmasız olan canlıları avladı. Geliştikçe daha fazla imkana sahip olan insanlık, doğada topluluklar kurmaya ve kentleşmeye başladı. Bu sırada tabii doğada da bir takım değişiklikler yaptı. Yine kendinden daha güçsüz olan canlıların alanlarını yok ederek kendi alanlarını yarattı. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Geliştikçe daha da güçlendiğini fark eden insanlık toplu halde ihtiyaçlarına daha kolay ulaşmak için icatlar yaptı, fabrikalar kurdu, üretti. Üretim hammaddesini yine doğadan karşıladı ve doğayı yine kendi gelişimi için kullanmaya devam etti. Bu sırada tabii doğa kendini yenilemeyi hiç durdurmadı. Ancak insanlık geliştikçe ve nüfus artmaya devam ettikçe doğa bu hızla baş edememeye başladı. Doğaya aykırı bir şekilde çoğalıyorduk, yayılıyorduk, doğayı kullanıyorduk. Doğa bize yetişemedi.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Nüfusu çoğalan insanlığın çevreye verdiği zarar sadece doğadan aldıklarıyla sınırlı değil. Doğaya verdikleri de doğanın ölümüne katkı sağlamaya başladı. Zararlı gazlar, üretim ve tüketim artıkları insanlığın kendine de doğaya da zarar vermeye devam ediyor. Dünyanın etrafını sarmalayan tabaka, yeryüzündeki kara ve denizler çok hızlı bir şekilde zarar görüyor. İnsanlık bunun farkında olmasına rağmen bunu önlemek adına hiçbir şey yapmıyor. </div>
<h3>
Eleştir, seç ve harekete geç</h3>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-AWXlO7_1e-o/XVqebwhzv2I/AAAAAAAABsA/Sw14W22qTSMLEvNQSXTnvjaWSUVjJIGngCLcBGAs/s1600/fog-foggy-forest-4827.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1068" data-original-width="1600" height="425" src="https://1.bp.blogspot.com/-AWXlO7_1e-o/XVqebwhzv2I/AAAAAAAABsA/Sw14W22qTSMLEvNQSXTnvjaWSUVjJIGngCLcBGAs/s640/fog-foggy-forest-4827.jpg" width="640" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Yönetimler her zaman eleştirdiğimiz sistemler haline geldi. Yetkiyi elinde bulunduran kişilerin hangi konularda ne kadar duyarlı olabileceklerini kestirmek zor. Elbette ki vatandaşlık görevlerimizi nasıl ki yönetimleri seçerken kullanıyorsak doğayı koruma ve katkı konusunda da küresel vatandaşlığımızı kullanmalıyız. Bunu nasıl yapacağımızı öğrenmeli, mümkün olduğunca dikkatli yaşamalıyız. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Yaşıyoruz ve gidiyoruz mantığıyla üzerinde bulunduğumuz yeryüzüne zarar vermeye devam edersek, herhangi bir konuda kılımızı kıpırdatmazsak insan olmamızın ne anlamı olabilir? Sürekli ye, iç, solunum yap, boşaltım yap, üre ve öl. Boş gelip boş gitmek denilen bu olsa gerek. "Ne katkımız olabilir ki?" dediğimiz herhangi bir şey için yüzlerce katkımız olabilir. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Doğamızı katledenlere çıkaracağımız ufak bir ses, geri dönüşüm için ayrıştıracağımız iki grup çöp, azaltacağımız tüketim malları, yerde görülen bir çöpün çöp kutusuna atılıvermesi, eve verdiğimiz sipariş için kağıt ve plastik malzemeleri istememek, ağaç yetiştirmek, meyve ve sebze atıklarını geri dönüştürmek, daha az kağıt-elektrik-su harcamak, mümkünse güneş panelleri kullanmak gibi gibi aklınıza gelebilecek her türlü işe yarar uygulamayla doğaya katkıda bulunmak mümkün. Üstelik zor da değil. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Gelmeyi tercih etmemiş olabiliriz ama insan oluşumuzun da bir anlamı olsun. Temiz bir nefes alamadıktan sonra sınırlarımızın, gücümüzün, paramızın bir anlamı yok. Hastaysak çalışıp kendimizi yıpratmanın bir anlamı yok. Toprağımızı koruyamıyorsak tükettiklerimizin bir anlamı yok. Düşünmek insan olmanın gerekliliği, haydi şimdi küçük de olsa doğaya ne gibi bir katkımız olabilir düşünelim. </div>
<h3>
Kazdağları'nın zebanileri</h3>
<div>
Kazdağları'nda yaşanan olayları hepimiz hayretle izliyoruz. Elden ne gelir bilemeden, çaresizce. Ama bu sayede bazı şeylerin de farkına varmış olmamız gerekiyor. Dünyanın en güzel zenginliklerinden olan bu muhteşem ormanın başına gelenler, insanlığın duyarlılığını da gözler önüne seriyor. Kendi görünmez sınırları içerisinde yer almayan ormanın büyük bölümünün yok olmasında bir beis görmeyen insanlık, doğanın bir sınırı olmadığını bilmiyor. Evet doğa sınırsız, sınırları biz yaratıyoruz ve onun varlığını kabul ediyoruz. Doğa bu sınırları tanımıyor. Herhangi bir yerde katledilen doğa tüm insanlığın zarar görmesine sebep oluyor. Yani bizim ülke sınırlarımız içerisinde katledilen bir orman sadece bizi ilgilendirmiyor, başka ülkenin insanlarını da sorumlu kılıyor. Tıpkı tüm dünyaya karşı bizim de sorumlu olduğumuz gibi. Yine de öncelikle biz üzülüp kahroluyoruz ve umarım yetkililer doğru kararlar vererek yanlışları düzeltir. Eğer buna göre davranmazsak bir dünyamız kalmayacak. Ne biz, ne de bizden sonrakiler nefes alamayacak.</div>
SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-54754529365357445882019-07-10T12:50:00.004+03:002019-08-19T14:27:40.971+03:00MİNİMALİZM ÜZERİNE<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-dLMpGLp9eO4/XSWv1euLVJI/AAAAAAAABqU/vYe-TipD1LcatZod04nBRw_JTAEGUHpiwCLcBGAs/s1600/apartment-chair-contemporary-509922.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1067" data-original-width="1600" height="425" src="https://1.bp.blogspot.com/-dLMpGLp9eO4/XSWv1euLVJI/AAAAAAAABqU/vYe-TipD1LcatZod04nBRw_JTAEGUHpiwCLcBGAs/s640/apartment-chair-contemporary-509922.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
Sürekli televizyonda, sokak panolarında, sağda, solda dönüp duran reklamlar bizi devamlı tüketmeye itiyor. Hep her şeyin en iyisini ve en yenisini istiyoruz. İşe yarayan bir ürünün daha üst modelini alıyoruz; çünkü onun özellikleri daha fazla ve farklı, çünkü o daha çok tercih ediliyor ve herkeste var. Ancak bizim elimizdeki bir alt modeli, işimizi görüyor muydu?<br />
<br />
İşte kendimize esas sormamız gereken soru bu. Elimizdeki ürün bir kıyafet de olabilir, bir elektronik eşya da... Veya sıradan, elimizin altında bulunan bir gereç olabilir. Düşünmemiz gereken şey; bu ürün bizim işimize yarıyor mu ve bize yeterli mi? Kullanılabilecek kadar temiz ve yeni gibi mi? Eğer tüm bu sorulara 'evet' yanıtını verebiliyorsak bir üst modeline ihtiyacımız yok demektir.<br />
<br />
Buna rağmen üst modelini almamızın kendimize göre nedenleri olabilir ama iyice düşündüğümüzde, bu nedenlerin aslında kendi kendimizi ikna etme çabamız olduğunu anlayabiliriz. İşte biz bu kararı vermeden ve kendimizi ikna etme çabasına girişmeden önce, aslında reklamlar tarafından çoktan ikna edilmiş oluyoruz. Bilinçaltımıza reklamlar yoluyla giren fikri çok mantıklı buluyoruz.<br />
<br />
Daha az tüketmek, ihtiyaç dahilinde olmayan ürünleri satın almamak, eldekinin kıymetini bilmek, eskimişse onarıp tekrar kullanmak, dağınıklıklardan hem çevremizi hem de zihnimizi uzak tutmak minimalizm olarak adlandırılıyor. Minimalizm, sade bir yaşamı ifade ediyor. Lüks ve çeşit sever insanların benimseyemeyeceği bir kavram olmasıyla birlikte günümüzde oldukça popüler.<br />
<br />
Bu kavramın evrensel çapta yaygınlaşması, adını duyurması ve popüler olması büyük bir başarı. Hele ki günümüz dünyasında tüketim fazlasıyla artmışken, üretim ise sadece fabrikasyon olmuşken... Ancak minimalizm, sadece hevesle ve sırf popülerliği sayesindeki merakla uygulanacak bir kavram değil. Bu bir yaşam tarzı. Minimalizmi gerçekten benimsemiş kişiler genelde karar verip "ben minimalistim" diye kendilerini isimlendirmezler. Zaten öyledirler, zamanla başkaları tarafından ya da bir farkındalık noktasıyla kendileri tarafından bu şekilde tanımlanırlar.<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-YNLaVm-kP1s/XSWwHBBMPPI/AAAAAAAABqc/FT4dATJHk4Q7-UpGr8n-cg7o9o9VxZTCwCEwYBhgL/s1600/Tatiana%2Badl%25C4%25B1%2Bki%25C5%259Finin%2BPexels%2B%2527daki%2Bfoto%25C4%259Fraf%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1068" data-original-width="1600" height="426" src="https://1.bp.blogspot.com/-YNLaVm-kP1s/XSWwHBBMPPI/AAAAAAAABqc/FT4dATJHk4Q7-UpGr8n-cg7o9o9VxZTCwCEwYBhgL/s640/Tatiana%2Badl%25C4%25B1%2Bki%25C5%259Finin%2BPexels%2B%2527daki%2Bfoto%25C4%259Fraf%25C4%25B1.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><span style="color: #999999;">Tatiana adlı kişinin Pexels 'daki fotoğrafı</span></i></td></tr>
</tbody></table>
<h3>
PEKİ, KISACA NEDİR BU MİNİMALİZM?</h3>
<div>
Minimalizm yani sadelik, 'az çoktur' felsefesinin hayata yansımasıdır. Gereksiz tüketimi reddeden bir kavramdır. Minimalist yaşam tarzına göre, ihtiyaç dahilinde olmayan her şey fazlalıktır ve fazlalıklardan kurtulmak gerekir. Minimalistlere göre her şeyin görünümü daha sade olmalıdır. Ancak bu kadar da değil. Minimalizm hayatın her alanında sadeleşmeyi ve fazlalıklardan uzaklaşmayı benimsemek olarak algılanmalıdır. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Sade dekorasyonlar, az eşyayla yaşam, ihtiyaç dahilindeki kıyafetler ve aksesuarlar, aşırıya kaçmayan uyaranlar ve davranışlar minimalizm kavramını ifade edebilir. Hatta sadece sevdiğimiz insanlarla bir arada olmak da sadeleşmeyi yansıtabilir.</div>
<h3>
BEN MİNİMALİST MİYİM?</h3>
<div>
Özel olarak minimalizmin bana hissettirdiklerinden ve yaşamımdaki yerinden bahsetmek istiyorum. 2-3 senedir minimalizmle ilgiliyim ancak A'dan Z'ye bir minimalist gibi yaşadığım söylenemez. Hâlâ tüketimde yaptığım hatalar oluyor ya da en azından eski alışkanlıklarımı düzene koyamadığım oluyor. Yine de normal bir yaşam süren, tüketen insanlara göre daha 'minimalist' bir duruş sergilediğimi söyleyebilirim.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Minimalizm felsefesini yalayıp yutmuş, hayatının her alanında minimalist yaşam tarzını benimsemiş minimalistler gibi yaşamıyorum ancak hedefim onlara yakın bir duruş sergileyebilmek. Çünkü bunu seviyorum. Sadelik benim için gerçekten çok önemli. Ne fazla alışveriş yapmayı, ihtiyacım olmayan şeyleri satın almayı seviyorum ne de fazla uyaran seviyorum. Çevremde ne kadar az uyaran olursa o kadar iyi benim için. Hep bir ağızdan konuşan insanlar ya da aynı anda çıkan sesler, göz yoran çok fazla aksesuar, karışık yoğun işler gerilmeme sebep oluyor. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Üzerimde çok fazla aksesuar, takı gibi eşyalar kullanmam. Sadece bir kol saatiyle -ki bazen de onsuz- dolaşırım. Küpelerim, bilekliklerim bir yerde duruyor ama alıp takmak aklıma bile gelmiyor. Takı konusu bana çoğunlukla fazlalık gibi geliyor. İhtiyaç hissettirmiyorlar, giysiler gibi üzerimizde bulunmaları gerekmiyor. Evdeki ıvır zıvır süs eşyalarını da eskiden olduğundan daha az seviyorum. Çok sade, uyumlu ve anlamlı olmaları gerekiyor. </div>
<div>
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/--JWljMVBMYA/XSWwcqG9PHI/AAAAAAAABqs/Rp-r39daCQQk4QWf3ci4b6AMkNAex2tDwCEwYBhgL/s1600/Daria%2BShevtsova%2Badl%25C4%25B1%2Bki%25C5%259Finin%2BPexels%2B%2527daki%2Bfoto%25C4%259Fraf%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1200" height="320" src="https://1.bp.blogspot.com/--JWljMVBMYA/XSWwcqG9PHI/AAAAAAAABqs/Rp-r39daCQQk4QWf3ci4b6AMkNAex2tDwCEwYBhgL/s320/Daria%2BShevtsova%2Badl%25C4%25B1%2Bki%25C5%259Finin%2BPexels%2B%2527daki%2Bfoto%25C4%259Fraf%25C4%25B1.jpg" width="240" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><span style="color: #999999;">Daria Shevtsova adlı kişinin Pexels 'daki fotoğrafı</span></i></td></tr>
</tbody></table>
<div>
İşin alışveriş kısmında da abartmayı sevmiyorum. Eğer gerçekten bir ürüne ihtiyacım varsa ve bununla orantılı olarak nakit param varsa o ürünü satın alırım. Almadan önce "buna gerçekten şu an ihtiyacım var mı" diye sorarım. O ürünün alternatifini zaten kullanıyorsam genellikle onu almam. Örneğin cep telefonumun daha fazla özelliklere sahip üst sürümlerini satın almam. Elimdeki telefon güncel bir şekilde tüm fonksiyonlarıyla işimi görüyorsa bozulana kadar onu kullanırım. Hiçbir reklam beni bu bağlamda etkileyemiyor. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Hatta bazen izlediğim reklam filminin hangi ürüne ait olduğunu bile unutuyorum, bazen hangi ürünün reklamı olduğuna bakmıyorum bile. Dizi izler gibi izliyorum reklamları. Ancak yine de bu reklamların bilinçaltımıza işlediğinin de farkındayım. Bunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Çünkü ne kadar dikkat etsek ve alışveriş yapmayı sevmesek de ihtiyacımız olmayan şeyleri bir sebepten satın aldığımız da oluyor.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Alışverişte başka bir arkadaşıma eşlik ediyorsam illa kendime de bir şeyler satın almam. Genelde insanlarda gördüğüm bir şey bu; kendi alışverişleri için dışarı çıkmamış olsalar bile, sırf bir başkasının alışverişine yardım ediyorlarken bile ihtiyaçları olmayan şeyleri görüp satın alabiliyorlar. Benimse bir şeyi satın almak için önce ona ihtiyacımın olması, sonra da onu almaya karar vererek dışarı çıkmış olmam gerekiyor. </div>
<h4>
CİMRİLER MİNİMALİST Mİ YANİ?</h4>
<div>
Her alışveriş yapmayı sevmeyenin de minimalist olduğunu söyleyemeyiz. Tutumluluk, cimrilik, yoksulluk gibi nedenler alışveriş alışkanlıklarını belirleyebiliyor. Kişinin daha sade yaşamı tercih ettiği için mi bu şekilde davranıp davranmadığını elbette bilemeyiz. Başkaları hakkında yorumda bulunmak çok da doğru değil ama kendimizin ne sebeple bu şekilde davrandığını veya bunun sürekli olup olmadığını biliyoruz. Yoksul biri, eline para geçtiğinde belki çok fazla savurgan olabilir. Tutumlu biri de biriktirdiği paradan çok daha fazlasını elde ettiğinde gereksiz alışverişe yönelebilir. Cimri biri de alışveriş konusunda, ilk bakışta minimalist gibi görünse de başka konularda kendini ele verebilir ve aslında minimalizm hakkında pek fazla bir şey bilmediğini, ilgilenmediğini gözler önüne serebilir. </div>
<h3>
BELİRLEYİCİ OLAN İŞARETLER</h3>
<h3>
</h3>
<div>
Hayatımdaki minimal duruşu; bir arkadaşıma alışveriş konusunda yardımcı olabiliyorken kendime bir şeyler satın almadığımı ve buna heveslenmediğimi gördüğümde fark etmeye başladım. Kimse rica etmese alışveriş yapmayı sevmiyordum bile diyebilirim. Alışveriş bazı insanlar için rahatlatıcıdır ama benim için yorucu bir zaman dilimi olabiliyor. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Yıllar geçtikçe 8-10 sene önce aldığım gömlekleri, tişörtleri hala giydiğimi fark ettim. Arada giyim tarzımın değiştiği, "ya ben bunu nasıl giymişim şimdi asla giymem" dediğim durumlar elbette oldu. Bunun gibi durumlar dışında eskiden aldığım gömlekleri hala giyiyorum. Çünkü benim için kullanışlılar. Eskiden alınmış olmasına rağmen eski ve yıpranmış değiller. O zaman neden onu atıp yenisini alayım ki?</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bir mekandaki minimal olmayan dekorasyon da beni fazlasıyla yoruyor. Sade aksesuarlar ve renkler beni daha iyi hissettiriyor, yorgunluğumu alıyor. Aslında çok fazla titiz ve düzenli bir insan değilim. Hatta vakit darlığında dağınık olduğum da inkar edemediğim bir durum. Ancak yine de dağınık bir görüntü kirliliğinden rahatsızlık duyuyorum ve vaktim olduğunda düzeltiyorum.</div>
<div>
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-Lkboe-g2Q3s/XSWwenrzAWI/AAAAAAAABqw/Emreb0qC0ZYqmFnb4smDF6TkwytP1kc8ACEwYBhgL/s1600/Julian%2BPaolo%2BDayag%2Badl%25C4%25B1%2Bki%25C5%259Finin%2BPexels%2B%2527daki%2Bfoto%25C4%259Fraf%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1067" data-original-width="1600" height="424" src="https://1.bp.blogspot.com/-Lkboe-g2Q3s/XSWwenrzAWI/AAAAAAAABqw/Emreb0qC0ZYqmFnb4smDF6TkwytP1kc8ACEwYBhgL/s640/Julian%2BPaolo%2BDayag%2Badl%25C4%25B1%2Bki%25C5%259Finin%2BPexels%2B%2527daki%2Bfoto%25C4%259Fraf%25C4%25B1.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="color: #999999;"><i>Julian Paolo Dayag adlı kişinin Pexels 'daki fotoğrafı</i></span></td></tr>
</tbody></table>
<div>
Dediğim gibi; birkaç yıl önce minimalizm üzerine kitaplar yazıldığını, bu konunun popüler bir hal almaya başladığını gördüm. Öncesinde çok sevdiğim bu yaşam tarzı günümüzde daha fazla insan tarafından sevilmeye başlanmıştı. Ya da ben, bazı konularda bana benzeyen insanlar olduğunu fark etmeye başladım. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Yine de her zaman olmasa da bazen ben de bir sebepten ihtiyacım olmayan şeyler satın alabiliyorum. Telefonumun galerisi hala karman çorman ve bunu şu an bir türlü çözemiyorum. Vaktimi verimli bir şekilde kullanma konusunda da sıkıntılar yaşıyorum. Anıları olan eşyalardan vazgeçme konusunda kendimi yeni yeni zorlamaya başladım. Onları saklamanın alternatif yollarını deniyorum ve anısı olduğunu düşündüğüm her eşyaya "acaba gerçekten bana bir şeyler ifade eden bir anlam taşıyor mu" diye soruyorum. Tüm bu konularda tam anlamıyla sadeleşmiş biriyim diyemem. Popüler olduğu için, sağdan soldan duyup merak ettiğim için başlamadım. Kendiliğinden gelişiyor. Sadeliği seviyorum ve sade bir yaşam tarzı beni mutlu ediyor. Önemli olan da bu. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
<i>Ülkemizde minimalizmin yaygınlaşarak duyulmasını sağlayan gerçek bir minimalist var. Benim de instagram hesabını takip ettiğim Hale Acun Aydın, Twitter'da @turkisiminimalizm kullanıcı adıyla minimalizme dair bilgilendirmeler yapıyor. Aynı zamanda <a href="https://www.turkisiminimalizm.com/">https://www.turkisiminimalizm.com/</a> isimli bir de blog sahibi. Bu felsefeye, yaşam tarzına gönülden bağlı oluşu çok hoşuma gidiyor. Benim gibi minimalizmle ilgilenenler kendisini takip edebilirler. </i></div>
SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-76816728548510135792018-11-20T16:58:00.004+03:002018-11-20T16:59:25.534+03:002. elde güvenin adresi Fave Motors<h1 itemprop="name" style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, pt_sansbold, sans-serif !important; font-size: 22px; margin: 0px 0px 5px; outline: 0px; padding: 0px 0px 5px; vertical-align: baseline;">
Fave Motors Otomotiv, Türkiye’nin köklü oto pazarlarından biri olan Papyon Oto Market’te dürüst hizmet anlayışıyla adını ön plana çıkarıyor. İkinci el temiz otomobil satışının öncülerinden Fave Motors Otomotiv’in kurucu ortağı Osman Selçuk Toygar ve babası Özulaş Basın Danışmanı Sadi Toygar ile bir araya geldik ve otomobil piyasası üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.</h1>
<div>
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://2.bp.blogspot.com/-UdVupe2OtLM/W_QSkjZOyDI/AAAAAAAABl8/MNnlVPaq4HMUARVCfeZCjt5IwsC3kKHmACLcBGAs/s1600/2-elde-guvenin-adres-44c07b89a0f18a44e3b7.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="380" data-original-width="690" height="352" src="https://2.bp.blogspot.com/-UdVupe2OtLM/W_QSkjZOyDI/AAAAAAAABl8/MNnlVPaq4HMUARVCfeZCjt5IwsC3kKHmACLcBGAs/s640/2-elde-guvenin-adres-44c07b89a0f18a44e3b7.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Fave Motors Otomotiv - Osman Selçuk Toygar</td></tr>
</tbody></table>
<div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Otomotiv sektöründe 12 yılı aşkın bir süredir yer alan Osman Selçuk Toygar, yurtdışında aldığı danışmanlık eğitimleriyle birçok ödül ve sertifika kazandı. Toygar, ortağı Gökhan Dipsel ile birlikte 2016 yılında Fave Motors’u kurdu ve ikinci el otomobil satışında güvenilir bir hizmet sunmaya başladı. Sektördeki son durum ve ikinci el araç alım-satım hizmetlerini konuştuğumuz Toygar, otomobil almadan önce marka ve model seçimi konusunda kullanıcılara tavsiyelerde bulundu. Toygar, Ulaşım Gazetesi ekibiyle gerçekleştirdiği söyleşide şu ifadelere yer verdi:</div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<em style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><strong style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Firmanız hakkında genel bilgi verebilir misiniz? Nasıl kuruldunuz, nasıl karar verdiniz?</strong></em></div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Biz 12 yıldır sektörün içindeyiz. Doğuş Otomotiv Volkswagen bayisinde sıfır araç satımıyla başladık bu işe. Orada 12 sene danışmanlık hayatımız geçti, sıfır Volkswagen araba sattık ve 12 yıl boyunca Almanya tarafından eğitim aldık. Yaklaşık 6-7 tane Avrupa ülkesi gezdik, oralarda da eğitim aldık. 2017 Ocak’ta bayimiz kapandı. Kapanınca dedik ki “artık kendi işimizi yapalım”. Cenab-ı Allah da nasip etti. Orada sıfır otomobillerle çalışırken ikinci el araba takası da alıyorduk, işe aşina olduk. Akrabalarımız da bu işi yapıyordu. O şekilde kendi iş yerimizi kurduk. 2 yıldır bu işi yapıyoruz.</div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<em style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><strong style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Şu an sıfır araç satışları durma noktasına geldi. İkinci ele rağbet arttı mı, pazar nasıl etkileniyor?</strong></em></div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Son dönemde ÖTV zammı oldu. Buna paralel bir de dolarda kur artışı olunca sıfırların fiyatları çok yükseldi. Sıfırlar yükselince insanların talepleri ikinci ele kaydı. Şu an ikinci el araba satışlarının durumu sıfıra göre daha iyi. Yine durgunluk var ama sıfır araba kadar değil. Serbest piyasada satışları belirleyen kurumlar burası, yani ikinci eller. Sattığımız araçlar yeni, en fazla 10-15bin kilometre, düzgün ve garantili araçlardır. Biz bayide sıfır araç sattığımız için öyle çok kazalı boyalı arabaları satmayı beceremeyiz diye 2017-2018 model arabaları kurumsal firmalardan çekiyoruz. Düşük kilometreli, garantili araçlar. Müşteri de aldığı zaman hem garantili araca biniyor hem de sıfır ayarında bir araca biniyor. Kilometreleri genelde 5 bin, 6 bin, 10 bin, 15 bin oluyor.</div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<em style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><strong style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Müşteriler sizi neden tercih etmeli? Pazardaki diğer firmalardan farkınız nedir?</strong></em></div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Üstünlüğümüz yok, sadece 12 yıllık eğitim aldık. Peygamber efendimizin bir hadis-i şerifi var “aldatan bizden değildir” buyuruyor. Biz aldatmadan, aldanmadan müşteriyi buradan en iyi şekilde uğurlamaya çalışıyoruz. Bir sorun çıktığı zaman müşterinin yanında oluyoruz. Doğuş otomotiv bunu çok güzel yapıyor; arabayı sattıktan sonra üç dört tane ayrı ayrı bağımsız firma müşteriyi arıyor, “bayi sizinle ilgilendi mi”, “danışman size gerekli ehemmiyeti gösterdi mi?”, “güler yüz gösterdi mi, çay ikram etti mi?” şeklinde yaklaşık 4-5 dakika soru soruyor. Biz de eğitimlerimizi oradan aldığımız için müşteriye devamlı bir aile gözüyle bakıyoruz. Araçlar garantili ve şu ana kadar bir sorun yaşamadık. Fave Motors Otomotiv müşteri memnuniyetinin fazlasıyla ön planda olduğu bir kurum. Çoğu müşterimiz ekspertize bile gerek duymuyor. Arabaya bakıyor ve “gerek yok” diyor. O konuda biraz daha avantajlıyız.</div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<em style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><strong style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Bankalarla çalışıyor musunuz?</strong></em></div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Firmamızın kuruluşundan bu yana prensibimiz doğrultusunda faizin haram olmasından dolayı kesinlikle krediyle çalışmıyoruz. Yani müşteri eğer kredi kullanmak isterse onların çalıştıkları kredi kuruluşu varsa biz ruhsatı veriyoruz, müşteri kendisi çıkartıyor. Yani biz vesile olmuyoruz.</div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<em style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><strong style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">İkinci el araç alırken müşterinin en çok dikkat ettiği şeyler neler oluyor?</strong></em></div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Büyük bir güven problemi var şu anda. İkinci el piyasasıyla alakalı değil, bütün otomotiv sektöründe insanlar birbirlerine karşı güven zaafı yaşıyorlar. Önceden, bizim neslimizde bu işe başlayanlar tarafından çok sayıda kişi dolandırılmış, ellerinden arabaları alınmış, paraları alınmış. O yüzden herkes önce bir tedirgin geliyor. Onlara güven verdiğiniz zaman, konuşmanız, işiniz arabanız düzgün olduğu zaman işler yürüyebiliyor. Ama tek sıkıntı şu an sektördeki güven problemi.</div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<strong style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">HERKES SATIŞ YAPAMAYACAK</strong></div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<em style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><strong style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">İkinci el araç satışındaki yeni mevzuatlar hakkında bilgi verebilir misiniz?</strong></em></div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Sektörde yaşanan olumsuzluklardan dolayı güven sıkıntısını çözmek için devlet önlem almaya başladı. Herkes bu işi yapamayacak. Artık araba alan-satan firma arabaya garanti vermek zorunda olacak. Yani bir 6 ay boyunca garanti verecek. Eğitim verilecek ve sonra yetkinlik sınavına girilecek. Sınavı kazananlar hak ettikleri yetkinlik belgeleriyle otomobil satışı yapabilecekler. Belgesi olmayan yapamayacak. Şu an resmi gazetede yayımlandı ama daha yürürlüğe girmedi. Herhalde 2019’un altıncı ayında girecek. Galeride de belirli şartların uygun olması gerekiyor. Belirli bir alan olacak, kadın-erkek lavaboları olacak, her arabaya ekspertiz yaptırılacak.</div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<em style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><strong style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Dijital mecralarda var mısınız? Araba satışlarını internet üzerinden yapıyor musunuz?</strong></em></div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Bütün ticaret sahibinden.com’da devam ediyor. Yani sahibinden.com’dan başka araba satışları eğer çevremizden gelirse oluyor. Şu an sosyal medya ile ilgiliyiz ancak yeni başladığımız için henüz çok aktif kullanamıyoruz. Daha çok sahibinden.com’u tercih ediyoruz. sahibinden.com kurumsal firma olduğu için müşteri de araçları oradan inceliyor. Burası, yani ofisimiz showroom görevi görüyor, müşteri gelip burada aracı beğeniyor. Genel itibariyle Türkiye’nin ticareti sahibinden.com üzerinden dönüyor. Bugün bir müşterimiz aracını teslim almaya, Anadolu’dan gelecek. Beni bulması sahibinden.com olmasa imkansızdı. Arabanın fotoğraflarını oradan gördü, şimdi uçak biletini aldı ve geliyor. Sitedeki sayfamızda arabanın her şeyi yazıyor. 25 tane fotoğraf var, altlarında açıklamaları bulunuyor. Tabii geldiği zaman müşteriyi hayal kırıklığına uğratmamak lazım. Çünkü ta nereden geliyor, uçak bileti alıyor, masraf yapıyor. Geldiği zaman söylenenden farklı bir şey çıkarsa hayal kırıklığına uğrayacak, bizde çok şükür öyle bir şey olmuyor.</div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<br />
<em style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><strong style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Bu konumu tercih etmenizin özel bir nedeni var mı?</strong></em></div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Burası merkezi bir yer. Otomobil galericiler sitesi burası. Güvenliği var. Eskiden burası otomobil pazarıydı. Papyon Oto Market diye geçiyor. İstanbul’da burayı bilmeyen pek azdır. Anadolu’da da azdır, Türkiye’nin birçok yerinden bilirler. Popülerdir, daha çok kaliteli, temiz arabalar buradan satılır.</div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<em style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><strong style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">İkinci el piyasasının ekonomiye katkılarından kısaca bahsedebilir misiniz?</strong></em></div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Araba demek lastik, yıkama, ekspertiz, tamir, boyama, noter demek oluyor. Yani şu an gider kalemimize baktığımızda çok kişi birbirine iş yapması noktasında vesile oluyor. Ekonomiye katkısı var, hatta ekonominin lokomotifi diyebiliriz. Bunun motor bakımı ayrı, boyası ayrı, lastik tamircisi, baktığımızda kaç kişi ekmek yiyor.</div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<em style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><strong style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Siz mi aldığınız araçların bakımını yaptırıyorsunuz yoksa bakımı yapılmış araçlar mı alıyorsunuz?</strong></em></div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Bizim araçlarımızın hepsi zamanla bakıma girmiş araçlardır. Kurumsal firmalardan aldığımız için her arabanın da bakımı zamanına göre fark ediyor, biri 15 binde bakıma giriyorsa diğeri 10 binde bir bakıma giriyor. Onların zamanında yaptırılması mecburiyeti var. Bizim sattığımız araçların hepsi bakımlı. Bahsettiğim gibi, çok eski model arabadan ziyade yeni model araçlar satıyoruz. Kazalı araç satmıyoruz, şu an sıfıra yakın arabalar satıyoruz. Belki kar marjları biraz daha düşük oluyor ama biz de zorlanmıyoruz. Müşteri de kazalı araç tercih etmiyor. Daha bakımı, tamiri gelmemiş arabalar alıyorum. Bir arabamız var 6 binde, başka biri 8 binde, daha bakım tarihi bile gelmemiş.</div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<em style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><strong style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Kurumsallık size neyi ifade ediyor? Hangi firmalarla çalışıyorsunuz?</strong></em></div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Hedefimiz bir Volkswagen gibi bir Doğuş Otomotiv gibi olabilmek. Elimizden geleni yapıyoruz. İşimize saygı göstererek, doğrulukla umudumuz o ama Cenab-ı Allah nasip ederse. Bizde genellikle Volkswagen, Renault, Mercedes, Audi, Duster Dacia gibi markalar bulunuyor. Firmamızda her şeyden önce kaliteli ve sağlam araçların uygun fiyatta yer almasına özen gösteriyoruz. Markadan ziyade para kazanabileceğimiz, kapımızda beklemeyecek araçları tercih ediyoruz. Bizim öyle çok marka takıntımız yok. Müşteri de orta direk dediğimiz profildeyse orta segmentli arabalar arıyor. Zaten şu an üç ayda bir en çok satılanlar yayınlanıyor, onları tercih ediyoruz.</div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<strong style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">TATİLDE TALEP ARTIYOR</strong></div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<em style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><strong style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Gelen araç en erken ne kadar sürede satılıyor?</strong></em></div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
O tamamen kısmet. Bazen geliyor iki günde satılıyor bazen 1,5 ayda satılıyor. Türkiye’nin durumuna bağlı. Bayramda fazla talep oluyor, bayram bitince herkes durgunluğa giriyor. Yılsonu biraz hareketleniyor. Genellikle yılın belirli aylarında durgunluk oluyor. Mesela okullar açıldı, şu anda herkes kendi çocuğunun kırtasiye masraflarının derdinde olduğundan otomobil düşünmez. Yaz aylarında, bahar aylarında yani tatile çıkılacak zamanlarda tercih sebebi oluyor. Bakıyor araç sahibi arabasının bakıma ihtiyacı var, gidip arabasını değiştiriyor. Eski arabası kilometre yapmış diyelim 100 bin km, 5-10 milyar masraf etmektense diyor ki “en iyisi ben biraz daha üstüne koyayım 2-3 model daha yüksek bir araba alayım”. İkinci elin pozisyonu budur. Yani herkes aracını yenilemenin derdinde. Bir yaş daha gençleşsin, az kilometre yapsın maksadı var.</div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<strong style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">SEKTÖRÜ KORUMAK GEREK</strong></div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Ayrıca bir arabadan tek kişi kazanmıyor. Zincirleme bir şekilde en az 10-15 kişi sektörden ekmek yiyor. Türkiye’nin zaten asıl ihtiyacı olan o. Bir sektörden bu kadar insan ekmek yiyorsa bu sektörü korumak kollamak gerekiyor. Sadece sahibinden.com’un şu an 2-3 milyon üyesi var. Bu sektörden en az 15-20 milyon kişi ekmek yiyor. Krizlere giriliyor ama yine de atlatılıyor. Şu an piyasa biraz durgun ancak düzelir. Çünkü herkes kendine göre bir yol çiziyor. Biz millet olarak çok çabuk organize olur, krizleri fırsata çeviririz.</div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<em style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><strong style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Diğer sektörlere göre o zaman daha iyi konumdasınız diyebilir miyiz?</strong></em></div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Buradaki herkes çekirdekten yetişmedir. Türkiye’de piyasa ikinci ellerden soruluyor, sıfırlardan değil. Piyasayı ikinci el otomobil satanlar belirliyor. Zaten sıfırdan çıkanları ikinci el piyasası alıyor. Yani piyasayı harekete geçiren ikinci elin satıcıları. Onun için mevzuatlar değişiyor ve mevzuatlarla disiplin altına alınacak. Yetki belgesi olmayan kolay kolay bu işi yapamayacak. Sektördeki güven problemi de çözülürse müşteri sıfıra kaymayacak. Sıfıra kaymayınca döviz dışarı kaçmayacak. İçerideki arabalar böyle döndürecek yani. En az bir arabanın 10 sene kullanılması lazım. Sıfırdan 6 ayda bir araba değiştiriliyorsa bu israftır. En az bir 10 sene bu arabalar kendi içinde dönsün, 4-5 defa el değiştirsin ki Türkiye’nin parası yurtdışına çıkmasın. Bir de eskisin ki tamirciye iş çıksın, kaportacıya iş çıksın. Motorcuya iş çıkmazsa Türkiye’de bu meslekler ölür. Araba eskiyecek ki otomotiv sektörüne iş çıkacak o meslekler de oradan para kazanacak. Yoksa” ben bu arabayı değiştireyim, çöpe atayım” gibi bir anlayış olmaz.</div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<em style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><strong style="background: transparent; border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">İkinci el tercih edenler neye dikkat etmeli sizce?</strong></em></div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
Sadece bir hayatımız var, yalana tenezzül etmemek lazım. Alacak kişi de öncelikle arabaya baktığı zaman firmanın yapısından önce arabanın ekspertizini yaptıracak. Ekspertizsiz araba almamalarını tavsiye ederiz. Aracın tramer sorgusunun yani hasar kaydı ve plaka sorgulama işlemlerinin yapılması gerekiyor. Bunun için aracın plakasını yazıp 5664’e SMS atarak veya online internet üzerinden sorgulatmak gerekiyor. Oradan arabanın her durumunu öğrenebilirler. Bir de araba alacak olanlar yanında bilen birisiyle gitse daha güzel olur, yalnız gitmektense böyle bilen birisi yanlarında olursa içleri rahat olur. Her mesleğin iyisi kötüsü var. Doktorun da iyisi kötüsü var, otomobilcilerin de öyle, müteahhitlerin de öyle. Maalesef onların yanında iyiler de böyle zarar görüyor. İnşallah bu yönetmeliklerle devlet de el atarsa kanunlarla beraber, kötü niyetli insanlar çöpe gider.</div>
<div style="background: rgb(255, 255, 255); border: 0px; color: #333333; font-family: Roboto, Arial; font-size: 15px; margin-bottom: 10px; margin-top: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<br /></div>
</div>
SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-52530129723280879782018-07-10T19:09:00.001+03:002018-07-10T19:09:11.993+03:00#çorlu tren kazası / 8 temmuz 2018<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-HdCkQfjpdbI/W0TaEEi2eFI/AAAAAAAABkQ/6Bfdu5KH0uYA3j6-GM8paDyA9kPjhaWKgCLcBGAs/s1600/kur.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="800" data-original-width="730" height="640" src="https://4.bp.blogspot.com/-HdCkQfjpdbI/W0TaEEi2eFI/AAAAAAAABkQ/6Bfdu5KH0uYA3j6-GM8paDyA9kPjhaWKgCLcBGAs/s640/kur.png" width="584" /></a></div>
<br />SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-22449808839355396372018-06-09T15:28:00.000+03:002018-06-09T15:50:22.390+03:00GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR MASUM MU?<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Çoğu araştırmacılar ve çevreciler, GDO’nun ekosistemlere zarar vereceğini ve biyolojik çeşitliliğin azalacağını söyleyerek bu uygulamaya karşı çıkıyor. Ancak bazı bilim insanları bu uygulamayı, dünyadaki açlığı giderecek bir çözüm olarak görüyor.</div>
GDO’nun dilimizdeki açılımı Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar’dır. Basit anlatımıyla GDO; bir canlının genetik özelliklerinin kopyalanarak başka bir canlıya aktarılması sonucu yeni özellikte bir organizma elde etmek anlamına gelir. GDO, fazlaca eleştirilmesine rağmen çeşitli akademisyenler ve bilim insanları tarafından da desteklenir durumdadır. Habertürk’ün 03.07.2016 tarihli haberine göre Nobel ödüllü 110 bilim insanı, GDO’lu gıdaların dünyadaki beslenme yetersizliğine çare olduğunu savunuyor. Bu bilim insanları GDO’yu savunurken 1984’te Filipinler’de geliştirilen ‘altın pirinç’ ürününü örnek göstererek bu pirincin Beta Karoten A vitamini açısından oldukça zengin olduğunu belirtiyorlar.<br />
Çevreciler ise bu uygulamanın yanlışlığından bahsederek çok sayıda çalışma yayınlıyorlar. GDO’ların çevreye salınması sonucu ortaya çıkabilecek olumsuz etkiler şöyle sıralanıyor:<br />
<ul>
<li>Gen kaçışı, yabani tozlaşma, yapay gen transferi ve hibritleşme</li>
<li>Süper yabani türlerin ortaya çıkması</li>
<li>Zararlılarda dayanıklılığın artması</li>
<li>Hedef olmayan türler ile yararlı böcek türlerinin zarar görmesi</li>
<li>Biyolojik çeşitliliğe etkileri</li>
<li>Organizmanın genom yapısındaki etkileşimden doğabilecek riskler</li>
<li>GDO genlerinin toprak ve su ekosisteme geçişinin doğurabileceği riskler.</li>
</ul>
<strong>“Gıda eksikliğini gidereceği tamamen yalan!”</strong><br />
<strong><br /></strong>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-yA9d8mZjmog/WxvMvCkRz2I/AAAAAAAABjs/rGojYq3qujMzfyckZrOaT9LeLSdjGJQNgCEwYBhgL/s1600/Screenshot_2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="616" data-original-width="936" height="209" src="https://1.bp.blogspot.com/-yA9d8mZjmog/WxvMvCkRz2I/AAAAAAAABjs/rGojYq3qujMzfyckZrOaT9LeLSdjGJQNgCEwYBhgL/s320/Screenshot_2.jpg" width="320" /></a></div>
GDO hakkındaki olumlu söylemlerde bulunan 110 bilim insanının görüşlerini, GDO’nun gerçekten gıda yetersizliğine çözüm olabileceğinin doğruluk payını Onkoloji Doktoru Doç. Dr. Yavuz Dizdar şu sözleriyle değerlendiriyor: “Dünyada beslenme yetersizliği varsa eğer, o inanınız ki bilgi dahilinde olan bir yetersizlik. Daha önce Afrika’ya gitmiş arkadaşlarımız var; bizzat görüp yerinde incelediler. Bir tarafta kahve plantasyonları var, ondan 5 km ötede açlar kampı var. Mevcut olan toprakları lüks tüketim maddelerinin üretimine harcıyorsunuz. O ülkenin toprakları belliyken, siz orada lüks sayılan kakao üretiyorsunuz çikolata yapılsın diye. Ama orada yaşayanlar kendi karınlarını nasıl doyuracak dediğiniz zaman, o sizi ilgilendirmez hale geliyor. Dolayısıyla GDO’nun açlığı ya da insanların gıda eksikliğini gidereceği varsayımı tamamen yalan”. Dizdar, insanların ilaçlı gıdalarla hasta olmalarının daha büyük tehlikeye yol açacağından bahsederken dünyadaki gıda yetersizliğine dair elde verinin bulunmadığını söylüyor: “Ekranlardan çocukların bir deri bir kemik görüntüleri gösteriliyor. Bu görüntü, bahsettiğim kahve plantasyonlarının 5-10 km ötesindeki açlar kampından. Uydurulan ‘GDO’ya ihtiyacımız var’ kısmı bir uluslararası tekelleşmenin direktifi doğrultusunda verilmiş olan beyanattır. Eğer insanların yararına bir şey yapmak istiyorlarsa GDO’yu övmektense toprakların adaletli dağıtılması üzerine gitmeleri daha mantıklı olacaktır” diyor.<br />
Bilim insanlarının yayınladığı bir bildiride örnek gösterdikleri ‘altın pirinç’ mevzusu hakkında ise Dizdar, önce masummuş gibi göründüğünü ancak bir pirincin içerisine başka bir gen yerleştirilmesinin mantığı olmadığını ifade ediyor. Var olan vitamin ve eksikliğinin başka gıdalarla giderilmesinin mümkün olduğunu söylüyor. Bir şeyin içine genetik olarak başka bir şey yerleştirildiğinde, bunun tüm sistemi bozduğundan bahseden Dizdar, kişide var olan eksikliğin başka kaynaklardan giderilmesi gerektiğinin altını defalarca çiziyor.<br />
<strong>Türkiye’de GDO nasıl görülüyor, denetim ne durumda?</strong><br />
Tüketicilerin de GDO’ya bakışları farklılık gösterebiliyor. Özellikle medyada görülen tek taraflı haberler de bu görüşleri tetikleyebiliyor. Yapılan anket çalışmalarında görülüyor ki, 18-60 yaş arasındaki yüz kişiden %60’ının GDO’yu zararlı olarak değerlendirdiği görülüyor.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-_E7z5KJRioE/WxvFDXcfG9I/AAAAAAAABjQ/07r4eZFrECQkPUp6RH5_Rvq5Xe4Do8VfACLcBGAs/s1600/gdonun-gc3bcvenilirlic49fi-1.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="333" data-original-width="450" height="236" src="https://1.bp.blogspot.com/-_E7z5KJRioE/WxvFDXcfG9I/AAAAAAAABjQ/07r4eZFrECQkPUp6RH5_Rvq5Xe4Do8VfACLcBGAs/s320/gdonun-gc3bcvenilirlic49fi-1.png" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">GDO kullanımı güvenli mi değil mi diye sorulduğunda 100 kişiden 60'ı güvenli olmadığını ifade etti.</td></tr>
</tbody></table>
GDO’nun ülkemize girişine izin verilmesi de tartışma ortamı yaratmıştı. Peki, bu uygulama Türkiye’de nasıl denetleniyor, hangi besinlerde GDO kullanılıyor? Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının ifadelerine göre GDO’lu ürünlerle ilgili işlemler; 26 Eylül 2010 tarihinde yürürlüğe giren “Biyogüvenlik Kanunu” ve yine aynı tarihte yürürlüğe giren “Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelik” hükümlerine göre yürütülüyor. Biyogüvenlik Kanunu kapsamına giren ürünler ile ilgili olarak;<br />
<ul>
<li>GDO ve ürünlerinin onay alınmaksızın piyasaya sürülmesi,</li>
<li>GDO ve ürünlerinin, Kurul kararlarına aykırı olarak kullanılması veya kullandırılması,</li>
<li>Genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvanların üretimi,</li>
<li>GDO ve ürünlerinin Kurul tarafından piyasaya sürme kapsamında belirlenen amaç ve alan dışında kullanımı,</li>
<li>GDO ve ürünlerinin bebek mamaları ve bebek formülleri, devam mamaları ve devam formülleri ile bebek ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanılması yasaktır.</li>
</ul>
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının ifadelerinde yer alan önemli noktalardan biri de şu ifade olarak görülebilir: “Biyogüvenlik Kurulu tarafından onaylanan GDO’lu soya çeşidi (10 adet) ve ürünleri ile mısır çeşidi (26 adet) ve ürünlerinin sadece hayvan yemlerinde kullanılmasına izin verilmektedir. Biyogüvenlik Kurulu tarafından gıdada kullanılmak üzere onay verilmiş GDO içeren hiç bir ürün bulunmamaktadır.”<br />
Gıdaya direkt GDO onayı verilmiyor, ancak GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların sağlığı ve bu hayvanlar yoluyla insanların dolaylı olarak GDO’ya maruz kalmaları konusunda ne yazık ki yapılabilecek pek fazla şey bulunmuyor.<br />
GDO savunucularının argümanlarından biri de GDO kullanımı yaygınlaşırsa tarımda kullanılan ilaçlamalara maruz kalınmayacağı. TÜİK verilerine göre Türkiye'de toplam tarım ilacı kullanımı 50bin tonu bulmuş durumda.<br />
<br />
<div class="flourish-embed" data-src="visualisation/53501">
</div>
<script src="https://public.flourish.studio/resources/embed.js"></script>
Tarım ilacı kullanımını azaltacağı iddiaları, bir anlamda zararlarının gözardı edilmesi gerektiğini ifade ediyor. Aynı zamanda da, ekilebilir toprak alanlarının azalması ve ekosistemlerin zarar görmesi riskiyle karşı karşıya kalınacağı düşünülüyor. Uzun vadede görülen zararlarının geri dönüşü olmayacağını söyleyen Dizdar, çıkan hastalıkların kaynağının bilinmediğini ancak hastalıkların görünür ölçüde arttığını sözlerine ekliyor. Aynı zamanda, yetiştirilen soyun besleyici yönünün olup olmadığının, varsa bu özelliği nasıl kazandığının bilinemediğini ifade ediyor.<br />
<br />
Haber: SmGSmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-37722660285911375412018-05-21T18:39:00.000+03:002018-05-21T18:39:01.894+03:00KİTAPLAR HİÇ BU KADAR EĞLENCELİ OLMAMIŞTI!<br />
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-QvtEFoanyWA/WwLk7B0sNoI/AAAAAAAABjE/x59_ts_-owonbQbQ3XblOLeSmioMHQ8wQCEwYBhgL/s1600/simIMG_0085.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="650" data-original-width="1000" height="260" src="https://3.bp.blogspot.com/-QvtEFoanyWA/WwLk7B0sNoI/AAAAAAAABjE/x59_ts_-owonbQbQ3XblOLeSmioMHQ8wQCEwYBhgL/s400/simIMG_0085.jpg" width="400" /></a></div>
<span style="font-family: "times new roman" , serif;"><span style="font-size: large;"><br /></span></span>
<span style="font-family: "times new roman" , serif;"><span style="font-size: large;">Kitap Okuyan Çocuklar Projesi dâhilinde,
Kadıköy Belediyesi’nin de katkılarıyla Türkiye’nin ilk interaktif çocuk
kütüphanesi İstanbul’un Kadıköy ilçesinde 2014 yılında açıldı. Projenin en
önemli amacı; 0-6 yaş çocukların aileleriyle birlikte eğlenerek ve sosyalleşerek
okuma kültürü kazanmalarını sağlamak.</span></span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-pG7TZSwoCh8/WwLk2mjt-wI/AAAAAAAABi8/DFadHe4Vu3glRfeoJLWu6t-LFYoqyvkNwCEwYBhgL/s1600/sembolizasyon-interaktif_kutuphane.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="744" data-original-width="1134" height="209" src="https://3.bp.blogspot.com/-pG7TZSwoCh8/WwLk2mjt-wI/AAAAAAAABi8/DFadHe4Vu3glRfeoJLWu6t-LFYoqyvkNwCEwYBhgL/s320/sembolizasyon-interaktif_kutuphane.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: "times new roman", serif; font-size: 12pt;">Kitap Okuyan Çocuklar oluşumunun
başlattığı “Kadıköy'de İnteraktif Öğrenme Merkezi olacak bir çocuk
kütüphanesinin açılması istiyoruz” başlıklı imza kampanyasına on binden fazla
kişi imza vermişti. Toplanan bu imzalar dönemin Kadıköy Belediye Başkanı Av.
Selami Öztürk’e sunulmuştu. Bu sayede Türkiye’nin ilk interaktif çocuk
kütüphanesi kuruldu. Kadıköy İnteraktif Çocuk Kütüphanesi, Göztepe semtindeki
Özgürlük Parkı’nın içinde kurulduğu günden beri ücretsiz hizmet veriyor.
Pazartesi hariç haftanın altı günü 09.00-17.00 saatleri arasında hizmet veren
kütüphaneye her ilçeden 0-6 yaş grubu çocuklar aileleriyle gelebiliyor. Çocuklar
aileleri ve deneyimli öğretmenler eşliğinde çeşitli derslere katılabiliyor,
okuma gruplarında yer alıyorlar. Kitap okuma zevkinin yanı sıra eğlenerek
öğrenmenin de keyfini sürüyorlar.</span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR" style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span lang="TR" style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Özgürlük’ten
kütüphaneye…<o:p></o:p></span></b><br />
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span lang="TR" style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></b>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-9CXtX3MeLnA/WwLk3qOa43I/AAAAAAAABi8/ZTHPMM7NEu0HtEYg88LE4uXJtpHJgMRBgCEwYBhgL/s1600/sembolIMG_0101.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="735" data-original-width="1000" height="292" src="https://1.bp.blogspot.com/-9CXtX3MeLnA/WwLk3qOa43I/AAAAAAAABi8/ZTHPMM7NEu0HtEYg88LE4uXJtpHJgMRBgCEwYBhgL/s400/sembolIMG_0101.jpg" width="400" /></a></div>
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span lang="TR" style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></b>
<span style="font-family: "times new roman", serif; font-size: 12pt;">Bu
güzel çocuk kütüphanesini yerinde görmek için soluğu Kadıköy Özgürlük Parkı’nda
alıyorum. Şehirdeki yüksek binaların içinde, doğanın küçük bir yansıması olan
bu geniş parkın içerisine giriyorum. İnteraktif Çocuk Kütüphanesi’ni bulmadan
önce etrafta küçük bir tur atmak istiyorum. Burası ailelerin hep birlikte
gelerek nefes aldığı ve eğlendiği şirin ama büyük bir park. Parkta yürüyüş
parkurları, çocuk oyun alanları, kafeteryalar, piknik alanı gibi görünen
ağaçlık alanlar bulunuyor. Üzerinde “Paylaşım Noktası” yazan kocaman bir kitap
ve oyuncak kumbarası da göze çarpıyor. Bu kumbara, belediyenin çeşitli yerlerde
kullandığı bağış kumbaralarından biri. Bu sayede ihtiyaç sahibi çocuklara
kolayca kitap ve oyuncak bağışı yapılabiliyor.</span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-K9fqbALGGCY/WwLk5Ho_HaI/AAAAAAAABi0/BnoUalNuGnc4j0pZ6arKVaTTVHnlrc-FgCLcBGAs/s1600/semIMG_0074.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="1195" data-original-width="1000" height="320" src="https://1.bp.blogspot.com/-K9fqbALGGCY/WwLk5Ho_HaI/AAAAAAAABi0/BnoUalNuGnc4j0pZ6arKVaTTVHnlrc-FgCLcBGAs/s320/semIMG_0074.jpg" width="267" /></a><span lang="TR" style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Etrafıma
bakınırken çok sayıda çocuğun farklı aktiviteler yaptığını görüyorum. Kimi
paten kullanırken kimi bisiklet sürüyor, bazılarıysa aileleriyle birlikte
ağaçlıklı alanda top oynuyorlar. Bu park gözüme çocukların kendilerini mutlu
hissettiği bir harikalar diyarı gibi görünüyor. Kadıköy İnteraktif Çocuk
Kütüphanesi’nin böyle bir parkın içine kurulmuş olması bu yönüyle oldukça
uygun. Turu İnteraktif Çocuk Kütüphanesi’nde tamamlıyorum. Beni Çiğdem Halis
isimli şirin bir öğretmen karşılıyor. Kadıköy İnteraktif Çocuk Kütüphanesi’nin
kurulduğu günden beri kendisinin orada olduğunu söylüyor. Çiğdem Öğretmen’in
verdiği bilgilere göre Pazartesi hariç haftanın altı günü çeşitli okuma
grupları kuruluyor. Salı-Perşembe günleri Türkçe grubu, Çarşamba günleri
İngilizce grubu, Cuma günleri Rusça grubu, Cumartesi günleri Almanca grubu
yapılıyor. Ayrıca Pazar günleri saat 10.00-12.00 arası serbest zaman etkinliği
gerçekleştiriliyor. Bu serbest zaman etkinliğinde her aile birer saat
durabiliyor. Çiğdem Öğretmen “çocukların ebeveynleriyle birlikte gelip 1 saat
vakit geçirmelerini istiyoruz,” diyor. Serbest zaman etkinliklerinin içinde
oyun, şarkı, el faaliyetleri, oyun hamuru, piknik şeklinde ara öğün saati gibi
faaliyetler bulunuyor. Ebeveynler ve çocukların bir arada olması, isteyen ebeveynlerin
etkinlik katılımlarında bulunmalarına da olanak sağlıyor. Farklı meslek
gruplarına mensup olan ebeveynler (ressam, tiyatro oyuncusu, doktor, diş
hekimi, öğretmen, psikolog…)<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>farklı
alanlarda eğitim seminerleri ve etkinlikler düzenleyebiliyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span lang="TR" style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Gönüllü katılımlarla
eğitim ve psikolog desteği</span></b><br />
<span style="font-family: times new roman, serif;"><b><br /></b></span><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span lang="TR" style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;">
<span lang="TR" style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Kadıköy
İnteraktif Çocuk Kütüphanesi’ne ayda bir kere psikolog gelerek eğitim veriyor.
Bunun yanında ayda bir Çocuk Sanat Merkezi’nden drama, yoga, çocuk jimnastiği,
ritm dersleri veren öğretmenler geliyor. Programlar gönüllü öğretmenlerin
durumuna göre ayarlanıyor. Hazırlanan etkinliklerin, programların ve
eğitimlerin tümü ücretsiz olarak gönüllü katılımlarla sürdürülüyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;">
<span lang="TR" style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Sadece
birer imza veren on bin kişi sayesinde böyle güzel bir projenin hayata geçmesi
gelecek için umut teşkil ediyor. Kitap Okuyan Çocuklar oluşumu şimdi diğer
ilçelerde de aynı başarıyı göstermek için çalışmaya devam ediyor.<o:p></o:p></span></div>
<br />SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-68271954953109604832018-04-25T13:50:00.000+03:002019-07-11T10:39:54.110+03:00BAHARIN GELİŞİ HIDIRELLEZ'DEN BELLİ<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://2.bp.blogspot.com/-0Dz7uvDh3vM/WuBHxMj7QHI/AAAAAAAABhY/Rq9plyfzujARa9rJmuWprjUGcgozVAHHQCLcBGAs/s1600/sembolizasyon%2Bh%25C4%25B1d%25C4%25B1rellez.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1067" data-original-width="1600" height="426" src="https://2.bp.blogspot.com/-0Dz7uvDh3vM/WuBHxMj7QHI/AAAAAAAABhY/Rq9plyfzujARa9rJmuWprjUGcgozVAHHQCLcBGAs/s640/sembolizasyon%2Bh%25C4%25B1d%25C4%25B1rellez.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Ahırkapı /2017</td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-size: large;">Her yıl 5-6 Mayıs’ta baharı karşılamak için kadın-erkek herkesin kutladığı “Bahar Bayramı” ya da bilinen adıyla Hıdırellez, kışın bitmesi ve yazın başlaması anlamını taşıyor. Edirne, Trabzon, Ahırkapı, Balat… Yeri hiç fark etmeksizin baharın gelişi hemen hemen her ilde, farklı ilçelerde eğlenceli etkinliklerle kutlanıyor. </span><br />
<span style="font-size: large;">T</span>üm dünyada farklı isimlerle yapılan baharı karşılama şenlikleri ülkemizde Hızır ile İlyas inancıyla şekilleniyor. İnanışa göre ölümsüzlük suyu içmiş Hızır ile İlyas peygamber her yıl Hıdırellez gecesi denizin ortasında buluşurlar. O yıl yardıma ihtiyacı olan insanlara yardım ederler. Bu sebeple, inanışları gereği insanlar Hıdırellez günü bereketin, bolluğun, şansın gelmesi için değişik yöntemlerle dilekler diliyor. Kimilerine göre batıl inanış kabul edilen aktiviteler günümüzde de, geleneksel şekilde sürdürülüyor.<br />
Baharı karşıladığımız bu şenliklerden en çok dikkat çekeni Ahırkapı Hıdırellez Şenlikleri. Ahırkapı’da ilk Hıdırellez şenliği 1997 yılında küçük bir düzenlemeyle yapıldı. Sonraki yıllar civardaki çeşitli otel ve kuruluşların katılımıyla genişledi ve Ahırkapı Parkı’na taşındı. Mayıs 2011’de izdiham oluşmasını önlemek için bilet satışı başlatılması şenliği ticarileştirdiği nedeniyle halkın tepkisini topladı. Tepkiler sonucunda, Ahırkapı Hıdırellez Şenlikleri Derneği tarafından şenliğin artık düzenlenmemesine karar verildi. Ancak kutlamalar artık Ahırkapı sokaklarında mahalle halkının ve orada bulunmak isteyen herkesin katılımıyla düzenlenmeye devam ediyor. Edirne Kakava Şenliklerinden bahsedecek olursak, adının farklı oluşu dışında bu şenlikleri Hıdırellez şenliklerinden ayıran pek bir şey yok. Hatta ‘Kakava Hıdırellez Şenlikleri’ adıyla anılıyor.<br />
<h3>
“Yeşil yaprak gibi yeşerelim, muradımıza erelim”</h3>
<div>
<div>
<span style="font-size: large;">H</span>er yıl rengârenk şenliklerle kutlanan Hıdırellez’i bir de romanların basın sözcüsü, İstanbul Roman Federasyonu Onursal Başkanı ve aynı zamanda romanların modacısı Murat Divandiler’den, nam-ı diğer Kobra Murat’tan dinledim. </div>
<div>
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://2.bp.blogspot.com/-eE--rZQUeXk/WuBTpHYEdOI/AAAAAAAABh0/O8XeDxLujREVn_3seFpqyu49AFheSQpHwCLcBGAs/s1600/IMG_1590.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1095" height="320" src="https://2.bp.blogspot.com/-eE--rZQUeXk/WuBTpHYEdOI/AAAAAAAABh0/O8XeDxLujREVn_3seFpqyu49AFheSQpHwCLcBGAs/s320/IMG_1590.jpg" width="219" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Murat Divandiler</td></tr>
</tbody></table>
<div>
Balat’ta hâlâ devam eden Hıdırellez geleneklerini anlatmaya çocukluğundan başlıyor Kobra Murat. Daha yeni yeni kendini bilmeye başladığı zamanlarda, 5-6 yaşlarında sabaha karşı yatağındayken annesinin demir bir aletle kendisine dokunmak suretiyle hafifçe vurduğunu, bunu yaparken üç kere “demir gibi olsun” dediğini hatırlıyor. “Annemin kullandığı bu demir alet sobanın maşası, evdeki bir kepçe veya hiçbir şey bulamazsa bir ütü bile olurdu,” diyor. Kobra Murat’ın annesinin bunu söylemeden önce sıraladığı dileklerse şöyle: “Demir gibi sağlam olsun, sağlıklı olsun, şanslı olsun, ak dediği ak, gök dediği gök olsun, bütün hayalleri gerçek olsun, ömrü uzun olsun, sayılsın, sevilsin, vatana millete hayırlı evlat olsun…” Hıdırellez günü sabahın beşinde çocuklara yapılan bu âdetin ardından pencereler açılır, dualar edilir, eve meleklerin gireceğine ve Hızır Aleyhisselam’ın gezeceğine inanılır. Kobra Murat’ın dediğine göre pencereler açıldığında içeri üşütmeyen tertemiz bir hava dolar; soğuk bile olsa bahar giriyordur, pırıl pırıldır her yer. </div>
<div>
Hıdırellez sabahları, o gün kahvaltıda sadece beyaz ve yeşil yiyecekler yediklerinden bahseden Kobra Murat “Poğaça, börek, çörek, içecek olarak süt… Ve o gün roman mahallelerine kamyonetlerle marul satıcıları gelir; yeşil yaprak gibi yeşerelim, muradımıza erelim diye,” diyor. “O gün bir arınma günü gibi, beyaz ve yeşil yiyorsun. Aklanıyorsun ve yeşeriyorsun. Baharı içine alıyorsun. Ve herkes birbirini Hıdırellez kahvaltısına çağırır. Mesela benim annem sağ olsaydı, annemin bütün sülalesi muhakkak bizde, Hıdırellez kahvaltısında olurdu.”</div>
<div>
Aynı sabah Ayvansaray’daki bir türbeye gidip dileklerin dilendiğinden, dualar edilip adaklar adandığından bahseden Kobra Murat şunları söylüyor: “Mesela ben her sene orada ister adağım gerçekleşsin, ister gerçekleşmesin -ki oluyor- bir veya iki tepsi baklavayla kaymak dağıtırım. Ellerine alır yeğenlerim tepsiyi, sanki kız istemeye gidiyormuşuz gibi gideriz. O baklavayı, kaymağı orada dağıtırız. Dualar edildikten sonra oradan yeşil bir yaprak alıp sağlıklı olsun, hastalıkları gitsin, ciğeri tazelensin, kalbi tazelensin diye biri diğerini o yaprakla tepeden tırnağa döver ve yaprağı atar. O yaprak sanki hastalığı aldı, kaldı orada. Tekrar başka bir yeşillikle diğeri onu döver. Oradan eve gittikten sonra herkes dualı yeşilliği evinin, dükkânının kapısına asar. Yani biz bugün dualar ettik, dilekler diledik, arındık... Hıdırellez bizim bayramımızdır, bahar bayramıdır. Yani fakirliğin, kara kışın, hastalığın bittiği, sağlığın, huzurun, bereketin geldiği yeni bir hayat. Yani yeniden doğmak gibi, yenilenmek gibi, sıfırlanma gibi…” </div>
<div>
<br /></div>
<div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://3.bp.blogspot.com/-gPzGnuSoYgA/WuBXdQL4wxI/AAAAAAAABiA/Zz419E_vmSgQCw-uHLX25DuzlMYIXIz8ACLcBGAs/s1600/IMG_2065.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1235" height="640" src="https://3.bp.blogspot.com/-gPzGnuSoYgA/WuBXdQL4wxI/AAAAAAAABiA/Zz419E_vmSgQCw-uHLX25DuzlMYIXIz8ACLcBGAs/s640/IMG_2065.jpg" width="492" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Ahırkapı / 2017</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div>
İçimizi güzelliklerle dolduran baharın olmazsa olmazı Hıdırellez şenliklerini öğrenmek istiyorum Kobra Murat’tan. Balat Lonca Mahallesi sakinlerinin şenlik gecesine nasıl hazırlandığından sonlandırdığına kadar anlatıyor. Anlattığına göre o gün yediden yetmişe herkes tepeden tırnağa sıfırdan, baharı ve gökkuşağını çağrıştıran rengârenk giysiler giyiyorlar. Ne kadar boncukları, altınları, takıları varsa takıyorlar. Her evde oyun havası çalıyor ve kendi aralarında kılık değiştirip tiyatro yapıyorlar. Kostüm kostüm kıyafetler sırıklara takılarak davul zurnalarla mahalle dolaşılıyor ve gelinlere abartılı içerikle hazırlanmış Hıdırellez tablaları gidiyor. Karşılık olarak damatlara takım elbiseler, altın kemerler gönderiliyor. Tüm bunlardan sonra meşhur Hıdırellez ateşi yakılıp üzerinden atlanıyor. Bütün mahalle üç kere ateşin üzerinden atlıyor ve her atlayışta bir dilek dileniyor. Kobra Murat şöyle diyor: </div>
<div>
“Ufacık, yeni doğmuş bebeği bile kendi elimizle ateşin üzerinden geçirir dilekler dileriz. Atalardan kalma bir şey, illa o ateş yakılacak. Hıdırellez ateşi o. Biraz daha hava karardıktan sonra ben elime darbukayı alırım ve şarkılar eşliğinde bütün sokakları turlarım. Genç kızlar peşime takılır, halkı toplayarak eski Galata köprüsünün oraya gideriz. Orada dileklerimizi kâğıda yazıp denize atarız. Ondan sonra mahalleye döneriz ve gece ikilere üçlere kadar eğleniriz.” </div>
<div>
<br /></div>
<div style="text-align: right;">
Haber-Fotoğraflar: SmG (simge.n.g@gmail.com) </div>
</div>
<div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://4.bp.blogspot.com/-BxUFeh2oaK4/WuBQld0wmuI/AAAAAAAABho/8F3Nu57jAnQjZbZe9cNxY4I7V8W_9r2FACLcBGAs/s1600/ddd2131.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="1067" data-original-width="1600" height="426" src="https://4.bp.blogspot.com/-BxUFeh2oaK4/WuBQld0wmuI/AAAAAAAABho/8F3Nu57jAnQjZbZe9cNxY4I7V8W_9r2FACLcBGAs/s640/ddd2131.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Dilek Ağacı - Ahırkapı / 2017</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-76036472077241711252018-03-01T16:40:00.000+03:002018-03-01T16:40:08.888+03:00İSTANBUL'DA KÜLTÜREL BİR DEĞER: YEDİKULE BOSTANLARI<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , serif; font-size: 14pt;">Bugün birçok şehirlinin “hangi mevsimde hangi
sebze-meyve yenir” sorusunun cevabını bilmediği bir zamanda hala varlığını
sürdüren; Bizans’tan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan günümüze kalmış olan Yedikule Bostanlarının
geçmişi 1500 yıl öncesine dayanıyor.</span></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-YI0_2bCalJA/WpgAFt8VzvI/AAAAAAAABf8/lpufRRaYkZosU8qrYV9_mz4cSP8j8rjgACLcBGAs/s1600/sembIMG_0470.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1067" data-original-width="1600" height="425" src="https://4.bp.blogspot.com/-YI0_2bCalJA/WpgAFt8VzvI/AAAAAAAABf8/lpufRRaYkZosU8qrYV9_mz4cSP8j8rjgACLcBGAs/s640/sembIMG_0470.jpg" width="640" /></a></div>
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span>
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Tamı tamına 1500 yıllık tarihiyle Fatih İlçesi’nin
sur dibinde yaşamayı sürdüren Yedikule Bostanları, tarihi ve kültürel bir miras
olarak karşımıza çıkıyor. Bizans tarafından ekilip biçilen, sonrasında el
değiştirerek Osmanlı’nın önemli tarım kaynakları haline gelen bostanlar kuşkusuz
İstanbul için çok büyük bir değer. Bu değere sahip çıkmak da büyük önem
taşıyor. Bu yüzden Yedikule Bostanları, bu değeri fark eden Birleşmiş Milletler
Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından da koruma altına alınmış
durumda.</span><br />
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"></span><br />
<h3>
<span style="font-family: times new roman, serif;">Kültürel mirasa sahip çıkılmalı!</span></h3>
<div>
<span style="font-family: "times new roman", serif; font-size: 12pt;">Günümüz İstanbul’unda artık sadece mezarlıklarda
karşılaşabildiğimiz yeşil alanların dışında Yedikule Bostanları’nın doğal diğer
bir yeşil alan özelliği taşıması, değerini anlamamız açısından oldukça önemli. AVM’lerle
dolup taşan şehirde sebze yetiştirmenin önemi hiç kimse tarafından yadsınamaz. Ayrıca
İstanbul’un orta yerinde böylesine verimli toprak yapısı bulunan bir alanda
yapılan bostancılık, birçok ailenin geçimini kazanabildiği bir yaşayış biçimi.
Civar semtlerden gelen aileler, belediyeye ödedikleri kiralar karşılığında
bostanlarında çeşitli sebzeleri özenle yetiştiriyor. Taze sebzeler birinci
elden tüketiciye geçiyor. Elleriyle tek tek bir bebek gibi bakıp büyüttükleri
sebzeleri müşterilerine oldukça makul fiyatlar karşılığında satıyorlar. Birçoğu
bunu bir aile geleneği olarak devam ettiriyor. Hatta bazılarının genç çocukları
da bu mesleği çoktan ele almış görünüyor. Sadece satış yapmak değil, kuşkusuz
ki şehrin göbeğinde kendi sebzelerini yetiştirip tüketmek bile birçoğuna büyük
bir mutluluk yaşatıyor. En önemli mutluluk da bu kültürel mirasa sahip çıkıp
onu yaşatıyor olmak…</span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "times new roman" , serif; font-size: 14pt; line-height: 21.4667px;">Yedikule Bostanlarında neler yetişiyor?<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "times new roman" , serif; font-size: 14pt; line-height: 21.4667px;"><br /></span></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-97jgszh7g18/WpgAXTlGY1I/AAAAAAAABgA/5grGgCdIDsAI8T81m8VdVwZ3lPxeRkzHQCLcBGAs/s1600/sembroka.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1067" data-original-width="1600" height="426" src="https://4.bp.blogspot.com/-97jgszh7g18/WpgAXTlGY1I/AAAAAAAABgA/5grGgCdIDsAI8T81m8VdVwZ3lPxeRkzHQCLcBGAs/s640/sembroka.jpg" width="640" /></a></div>
<b><span style="font-family: "times new roman" , serif; font-size: 14pt; line-height: 21.4667px;"><br /></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , serif; font-size: 12pt; line-height: 18.4px;">Her bostanda farklı farklı sebzeler yetişiyor. Bu sebzeler mevsimine göre de değişiklik gösteriyor. Bu sebzelerin yetiştirilmesinde doğal, hayvansal gübre kullanılıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , serif; font-size: 12pt; line-height: 18.4px;">Yaz aylarında domates, patlıcan, biber, semizotu, reyhan, fesleğen, maydanoz, kereviz gibi sebzeler satın alınabilir. Kışın ise karnabahar, beyaz / mor lahana, kıvırcık salata bulunuyor. Bahar aylarında Yedikule marulu adı verilen marul; sonbaharda karalahana, pazı, turp, roka yetişiyor.</span><br />
<span style="font-family: "times new roman" , serif; font-size: 12pt; line-height: 18.4px;"></span><br />
<span style="font-family: times new roman, serif;">Sonbaharın güneşli bir gününde bostanında sohbet etme imkanı bulduğum Ayşe Teyze “Daha bunlar ne ki! yazın burada domatesler, salatalıklar daha bir sürü şey var...” diyerek çeşitliliği ifade ediyor.</span><br />
<div>
<br /></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , serif; font-size: 12pt; line-height: 18.4px;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , serif; font-size: 12pt; line-height: 18.4px;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/YmAE7R1GKak/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/YmAE7R1GKak?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "times new roman" , serif; font-size: 14pt; line-height: 21.4667px;">Bostanların geçmişten günümüze uzanan tarihi<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<span style="font-family: "times new roman" , serif; font-size: 12pt; line-height: 18.4px;">Coğrafyamızda 1500 yıllık geçmişiyle bostanlar, Bizanslıların kent sebze-meyve ihtiyaçlarını karşılamaları için kurdukları bir tarım sistemiydi. İstanbul’u fethinden sonra Osmanlı’nın devam ettirdiği bu şehir bostancılığı sarayın ve halkın sebze ihtiyacını karşılamaya devam etti. Neredeyse her mahallenin kendi ihtiyacını karşılayan bir bostanı oluyordu.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<span style="font-family: "times new roman" , serif; font-size: 12pt; line-height: 18.4px;">Sebzecibaşı tarafından sarayın ihtiyacı kadar olan sebze bu bostanlardan alınıyor, geriye kalan diğer mahsuller yasalara uygun bir şekilde bölünerek manavlara dağıtılıyordu.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<span style="font-family: "times new roman" , serif; font-size: 12pt; line-height: 18.4px;">Cumhuriyet döneminden sonra da bostanlar bir süre yerlerini korudu ancak 1950’lerin başından itibaren köyden şehirlere doğru yaşanan göçlerle birlikte şehir planlamaları devreye girdi, bostanlar imara açılmaya başlandı ve yerleşim yerlerinin artmasıyla birçok bostan yok oldu.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0.0001pt;">
<i><span style="font-family: "times new roman" , serif; font-size: 12pt; line-height: 18.4px;">(kaynak: https://gaiadergi.com/dunden-bugune-istanbul-bostanlari/)<o:p></o:p></span></i></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , serif; font-size: 12pt; line-height: 18.4px;">Günümüzde hala faaliyette olan son bostanlardan Yedikule Bostanlarının da geçtiğimiz yıllarda İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından park alanına çevrilmesi planlanmış ancak halkın, bostancıların ve STK’ların itirazlarıyla duraklatılmıştı. Şimdi bu tarihi kültürel mirasa sahip çıkmak için herkesin üzerine düşen görevi yerine getirmesi gerekiyor.<o:p></o:p></span></div>
<div>
<span style="font-family: "times new roman" , serif; font-size: 12pt; line-height: 18.4px;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 14.0pt; line-height: 115%;">Nasıl
gidilir?<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-B1LoMHFuI3g/WignMwOAQ-I/AAAAAAAABWg/sz56tbBAB0g7IgGtwz9wo8Crx5DS6pmkACEwYBhgL/s1600/Screenshot_3.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="615" data-original-width="728" height="270" src="https://1.bp.blogspot.com/-B1LoMHFuI3g/WignMwOAQ-I/AAAAAAAABWg/sz56tbBAB0g7IgGtwz9wo8Crx5DS6pmkACEwYBhgL/s320/Screenshot_3.jpg" width="320" /></a><span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Yedikule Bostanları, Kozlu Mezarlığı’nın karşı
sırasından Abdi İpekçi Spor Salonu’nun karşı sırasına kadar uzanan alanda,
surların dibinde yer alıyor. “Yedikule Bostanları’na nasıl giderim” diye
soranlar, bu kültürel değeri görmek ve alışveriş yapmak isteyenler için
alternatif toplu ulaşım yolları: <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">1- Taksim’den 80T otobüsüne binip son durakta (Kazlıçeşme)
inmek gerekiyor. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">2- Marmaray kullanıcılarının da aynı şekilde
Kazlıçeşme son durak istasyonunda inmeleri gerekiyor. On dakikalık yürüme
mesafesi sonunda bostanlara ulaşılıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">3- Yine Taksim’den bir diğer seçenek 93T otobüsleri.
Ancak bu otobüs Zeytinburnu yönüne devam ettiği için en geç Belgratkapı
durağında inilmesi gerekiyor. Bostanlar; Mevlanakapı, Kozlu, Silivrikapı,
Biruni Üniversitesi ve Belgratkapı durakları boyunca uzanıyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">4- Eminönü yönünden geleceklerin 93 numaralı otobüse
binmeleri gerekiyor. Tıpkı 93T otobüsünde olduğu gibi en geç Belgratkapı
durağında inilmesi gerekiyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">5- Mecidiyeköy yönü için de 93M otobüsü bulunuyor.
Bu otobüsle gelenlerin de en geç Belgratkapı’da inmeleri gerekiyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">6- Beyazıt yönünden gelecek olanlar içinse 93C
otobüsleri bir diğer alternatif. Belgradkapı durağında inilmeli.<o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">7- Metrobüsle tek vesait ulaşmak isteyenler 15
dakikalık bir yürüme mesafesini göze almalılar. Topkapı metrobüs istasyonunda
inerek Panorama 1453 Tarih Müzesi yönüne geçilmesi ve ardından surlara yönelmeleri
gerekiyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/iweuuYXj6P0/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/iweuuYXj6P0?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-81611928131432423802017-12-21T22:40:00.000+03:002018-02-04T01:14:37.611+03:00OKULÖNCESİ DÖNEMDE YAŞLARA GÖRE KİTAP ÖNERİLERİ<div class="MsoNormal">
<span style="font-size: large;"><span style="font-family: "times new roman" , serif; line-height: 115%;">Çocukların dil gelişimlerini sağlıklı bir şekilde ve
zamanında edinebilmeleri için kitaplar büyük önem taşıyor</span><span style="font-family: "times new roman" , serif; line-height: 115%;">.</span></span><br />
<span style="font-family: "times new roman" , serif; font-size: 12pt; line-height: 115%;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Çocukların
yaşlarına göre düzenlenmiş kitaplar okuma kültürü geliştirmeleri açısından olmazsa
olmazlardandır. Yetişkinlerde olduğu kadar çocuklarda da kaliteli edebiyat
eserleri seçilmelidir. Eğlenceli ve yeni bilgiler verebilen eserler her yaştaki
çocuğun ilgisini çekecektir.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Çocuk
kitaplarında yaş gruplarına göre küçük farklılıklar bulunuyor. Okulöncesi 2-3
yaş dönemiyle başlayan 10-12 yaş ve üstü dönemine kadar ele alınan çocuk edebiyatı
eserleri dilsel, bilişsel, kişisel, toplumsal gelişimlerine katkı saylayabilme
düzeylerine göre belirleniyor.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Okulöncesi
dönemdeki çocuklar için canlı renkleri bulunan, kocaman resimli ve kısa bir
öyküye sahip kitaplar çocukların kitabı dinlerken aynı zamanda izlemelerini
kolaylaştıracak, onları öykünün içine katacaktır. Öykünün çok fazla uzun
olmaması bu yaş grubundaki çocukların sıkılmasını önleyecektir.</span><span style="font-family: "times new roman" , serif; font-size: 12pt;"> </span></div>
<h3 style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;">
<b><span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 14.0pt; line-height: 115%;">Hangi yaşlara ne tür kitap
alınmalı?</span></b></h3>
<div>
<b><span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 14.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="margin-left: 0cm; mso-add-space: auto; mso-list: l0 level1 lfo1; text-indent: 0cm;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-e0s1YJajzI8/WjwIOvhm8wI/AAAAAAAABX0/mnfqfQTa93kRSZWCB5WdVc9Cm9BdXi5eACLcBGAs/s1600/IMG_0111.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="945" data-original-width="1417" height="212" src="https://1.bp.blogspot.com/-e0s1YJajzI8/WjwIOvhm8wI/AAAAAAAABX0/mnfqfQTa93kRSZWCB5WdVc9Cm9BdXi5eACLcBGAs/s320/IMG_0111.jpg" width="320" /></a></div>
<!--[if !supportLists]--><span style="font-family: "symbol"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">·<span style="font-family: "times new roman"; font-size: 7pt; font-stretch: normal; line-height: normal;">
</span></span><!--[endif]--><span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Eğer 2-3 yaşında bir çocuğunuz varsa
oyuncak kitap türündeki kitapları tercih edebilirsiniz. Bu tür kitaplar çocuğun
ilgisini çekerler. Bazı türleri ise farklı duyu organlarına hitap edebilen
kitaplardır. Sesli, müzikli, renkli, resimli, tüylü kitaplar bu kategoride yer
alır. Farklı yapıdaki materyalleri içeren ve dokunabilecekleri kitaplar da alabilirsiniz.
Böylelikle sert, yumuşak, kaygan gibi kavramları öğrenebilirler. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="margin-left: 0cm; mso-add-space: auto; mso-list: l0 level1 lfo1; text-indent: 0cm;">
<!--[if !supportLists]--><span style="font-family: "symbol"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">·<span style="font-family: "times new roman"; font-size: 7pt; font-stretch: normal; line-height: normal;">
</span></span><!--[endif]--><span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Yaşı 3-4 olan çocuklar artık az
kelimeyle birleşik cümle kurmaya başlarlar. Bu dil gelişimlerini destekleyici
4-5 kelimelik cümle yapısından oluşan kitaplar seçilebilir. Kişilik gelişimi
açısından bu yaş grubundaki çocuklar artık benlik kavramı oluşturmaya başlarlar
ve kendilerini tanırlar. Kendilerinin ve akranlarının davranışlarını,
duygularını öğrenebilecekleri kitaplar seçebilirsiniz.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpLast" style="margin-left: 0cm; mso-add-space: auto; mso-list: l0 level1 lfo1; text-indent: 0cm;">
<!--[if !supportLists]--><span style="font-family: "symbol"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">·<span style="font-family: "times new roman"; font-size: 7pt; font-stretch: normal; line-height: normal;">
</span></span><!--[endif]--><span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">5-6 yaş grubundaki çocukların dil
kullanma becerileri yetişkinlere yakındır. Ayrıca yetişkinlerin ilgi ve
güvenine ihtiyaç duyarlar. Aynı yaş ve cinsiyettekiler birbirlerini taklit
etmeyi severler. Aynı zamanda ait olma kavramı geliştirirler ve aile içinde,
okulda, toplumsal alanlarda kendilerine bir yer edinmek isterler. Bu yaş
grubundaki çocuklara okul, ev, aile, arkadaşlar konulu ve daha karmaşık
cümleler barındıran kitaplar alınabilir. Bu kitapların davranış eğitimi veren
türlerini seçebilirsiniz. Kitaplar içerisinde geçen bilmedikleri değişik
kelimeleri merakla soracaklardır.<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 14.0pt; line-height: 115%;">Çocuklarda
merak uyandıran bir kitap: Ce-ee haydi beni bul! / Çiftlik</span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-Onv7A32yew0/WjwIWDiPX7I/AAAAAAAABX4/XqUo6KzdCa4VkR4Un5rc0heSVU0prsnwQCLcBGAs/s1600/IMG_0115.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="945" data-original-width="1417" height="425" src="https://1.bp.blogspot.com/-Onv7A32yew0/WjwIWDiPX7I/AAAAAAAABX4/XqUo6KzdCa4VkR4Un5rc0heSVU0prsnwQCLcBGAs/s640/IMG_0115.jpg" width="640" /></a></div>
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><br /></span>
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Net Çocuk Yayınları’na ait olan maske gibi
kullanılan bu delikli kitap, sayfaları çevirdikçe başka bir hayvanın yüzü
olmanızı sağlıyor. Böylece çocukların her sayfaya ayrı ilgiyle yaklaşmasını
sağlayabiliyorsunuz. Kısa cümlelerden oluşan bu kitap, 1-3 yaş arasında
rahatlıkla kullanılabilecek kitaplardan biri.</span><b><span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 14.0pt; line-height: 115%;">
<o:p></o:p></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<h4>
<b><span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 14.0pt; line-height: 115%;">Benim
duygusal dünyam serisinden: Kararlı</span></b></h4>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-6FuGxnlu6yY/WjwK2iDvCMI/AAAAAAAABYM/aTrC-6eKq3QPFYhb97PhPkhomA08qxr4gCLcBGAs/s1600/IMG_0109.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1417" data-original-width="945" height="640" src="https://1.bp.blogspot.com/-6FuGxnlu6yY/WjwK2iDvCMI/AAAAAAAABYM/aTrC-6eKq3QPFYhb97PhPkhomA08qxr4gCLcBGAs/s640/IMG_0109.jpg" width="424" /></a></div>
<div>
<b><span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 14.0pt; line-height: 115%;"><br /></span></b></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Dörtgöz Yayınları’nın Benim Duygusal Dünyam serisi
kitaplarından biri olan ‘Kararlı’ çocukların karar alma yetisini, kendi
kendisiyle baş edebilme duyumlarını ele alıyor. Kitap, işlediği karakterden
yola çıkarak çocukların kendi başına ayakkabılarını giyebilmeyi denemesini,
odalarını toplayabilmesini, başarısız olduğunda bu durumla baş edebilmesini
teşvik ediyor. Birkaç kelimelik kısa cümle yapıları içeren bu kitap, okulöncesi
3-4 yaş çocuğuna oldukça uygun. <o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<h4>
<b><span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 14.0pt; line-height: 115%;">Burcu
– Oyuncakları Toplamak Kimin Görevi? Ve diğerleri…</span></b></h4>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-XmEe3VAJKXE/WjwL2AWB_XI/AAAAAAAABYY/U7B_r8_tXOQ7G9oTbx1LM6mcf7yPhlo5gCLcBGAs/s1600/burcu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1417" data-original-width="945" height="640" src="https://3.bp.blogspot.com/-XmEe3VAJKXE/WjwL2AWB_XI/AAAAAAAABYY/U7B_r8_tXOQ7G9oTbx1LM6mcf7yPhlo5gCLcBGAs/s640/burcu.jpg" width="425" /></a></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: "times new roman" , "serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Timaş Yayınları’nın bir davranış eğitimi serisi olan
‘Burcu’ adlı seri, çocukların günlük hayatta karşılaştıkları olumlu ya da
olumsuz durumları Burcu karakteri üzerinden işliyor. Kitap içeriği genel
anlamda renkli ve kocaman resimli, okunaklı cümlelerden oluşuyor. Cümle
yapıları itibariyle 5-6 yaş grubuna uygun olan bu kitap, büyük boyutu ve
resimleri sayesinde anaokullarında ‘göstererek okuma’ tekniği için rahatlıkla
kullanılabilir.<o:p></o:p></span></div>
SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-5883426774818396052017-10-21T12:33:00.000+03:002017-10-29T14:26:39.056+03:00ELLERİN OLDUN, DEĞİL Mİ?Zihnimden neredeyse silindi. Yok gibi, hiç olmamış gibi. Sanki hiç gelmemiş gibi. Ama o eller çıkmıyor aklımdan. Elleri sevgilinin; aldığım masaüstü süsü olan müzisyen şirini tutarken, gitarın sapını kavrarken, saçlarını düzeltirken, <br />
<a name='more'></a>bardağı alıp dudaklarına götürürken, elimi tutarken, yumruğumu avucunun içine alıp ısıttığı anda birlikte yürürken, "diğer elini cebine sok" itaatini hipnoz olmuş gibi bozulmadan uyguladığım an ondaki elim elinin içinde ısınırken, otobüs beklerken ilk ve son kez bana sarıldığında belimde hissederken, işte öylece durup otobüs beklerken elleriyle.<br />
Keşke hep öylece durup otobüs bekleseydik. Günler, aylar hatta yıllar geçseydi, biz otobüs bekleseydik. Unuttum onu, elleri kaldı. Eller unutulmazmış meğer, bunu bana kimse söylememişti. Hep "unutursun" demişlerdi.<br />
Onun yerine başkasını koyamam -kimse kimsenin yerine kimseyi koyamaz-, ama ellerinin yerine zihnime başka elleri koyabilirim. İşte o güne kadar elleri zihnimin içinde, zihnimi kurcalıyorlar, yokluyorlar arada. Bir gün biliyorum, ellerini zihnimden atacağım. Muhtemelen şu an başka elleri tutan o elleri zihnimde tutmak istemiyorum. Zihnimi kirletiyorlar. Ama istesem de istemesem de şimdilik oradalar.<br />
<div style="text-align: center;">
-----o-----o-----o-----o-----o-----o-----</div>
<br />
Ya da gel al götür ellerini. Yapabilir misin? Yapamazsın değil mi? Yapabildiğin tek lanet olası şey kendini alıp gitmek oldu, ötesini yapamazsın. Zihnim bana ait, oradan bir şey alamazsın. Zihnimin penceresinden ellerini aşağı atmak isterdim.<br />
Sen de şimdi, daha ben varken zihnine giren diğer ellerle uğraş. Eller seni benden fazla sevecek zannediyorsun, et. Ama sen o elleri sevemeyeceksin. Zor gelecek. Çok uğraşacaksın. Ha beni de sevememiştin çok yabancılık çekmeyeceksin belki o yüzden. Ama aramızdaki fark daha da belirginleşecek. Benim zihnimde senin ellerin, senin zihninde de senin ellerin var. Benim zihnimde parmak uçların, senin zihninde ellerin her uzvu var. Çünkü senin zihnindeki ellerin elleri var, yüzü var, gözleri var, dudakları var, vücudu var, saçları var, adı var. Eller seni üzmesin. Umarım benim kalbim kadar severler seni o eller.<br />
Eller unutulmazmış meğer, bunu bana kimse söylememişti.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/D1B6P0xjN2U/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/D1B6P0xjN2U?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<br />SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-74699000019725460582017-10-10T00:03:00.001+03:002017-10-10T00:13:48.210+03:00İYİ BİR KOMŞU / A GOOD NEIGHBOUR (15. İSTANBUL BİENALİ)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-26_H2B_XL7E/Wdvj8TsPbcI/AAAAAAAABQ0/4njjnZwzsa8GmUqCed4UfTc5hZQWqtStACLcBGAs/s1600/IMG_9877.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1067" data-original-width="1600" height="426" src="https://3.bp.blogspot.com/-26_H2B_XL7E/Wdvj8TsPbcI/AAAAAAAABQ0/4njjnZwzsa8GmUqCed4UfTc5hZQWqtStACLcBGAs/s640/IMG_9877.JPG" width="640" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
16 Eylül - 12 Kasım tarihleri arasında çeşitli mekanlarda gezebildiğimiz 15. İstanbul Bienali'ni şimdiye kadar üç ayrı mekanda ziyaret etme şansını buldum. Belki bitene kadar diğerlerini de görebilirim. Sanırım en güzel yanlarından bir tanesi ücretsiz olması; bu sayede yediden yetmişe, öğrencisi çalışanı demeden birçok kişi bienalde rahatlıkla bulunabiliyor. Henüz gidemeyenlere 'spoiler' vermemek adına çok uzun uzadıya bahsetmesem de birkaç dikkatimi çeken güzel işi paylaşabilirim sanırım. Böylelikle eğer gitmediyseniz veya gitmezseniz neler kaçırabileceğinizi görmüş olursunuz.<br />
<div>
<ul>
<li>İlk gittiğim yer İstanbul Modern'di. Burada genellikle İstanbul Modern'in sanatsal dokusuna uygun işler ziyaretçilerin karşısına çıkarılmış. Çalışmalarda hissedebildiğim kavram göçmenlik ve ırkçılık. İşte İstanbul Modern'de en çok ilgimi çekenler:</li>
</ul>
<div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-VeiJOGBwnhM/WdvJy3jPcLI/AAAAAAAABO8/4YI2ZV_Z-eMFZP9sAwFwFvuKWrbTn5NwQCLcBGAs/s1600/IMG_9861.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1067" data-original-width="1600" height="424" src="https://3.bp.blogspot.com/-VeiJOGBwnhM/WdvJy3jPcLI/AAAAAAAABO8/4YI2ZV_Z-eMFZP9sAwFwFvuKWrbTn5NwQCLcBGAs/s640/IMG_9861.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-KFRbiistHDE/WdvMbsDIveI/AAAAAAAABPI/nRBFErJ1zkg5rBKyMfLu9vSiIN_FJ1rmwCLcBGAs/s1600/IMG_9869.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1067" data-original-width="1600" height="425" src="https://1.bp.blogspot.com/-KFRbiistHDE/WdvMbsDIveI/AAAAAAAABPI/nRBFErJ1zkg5rBKyMfLu9vSiIN_FJ1rmwCLcBGAs/s640/IMG_9869.jpg" width="640" /></a></div>
<div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-09N27BS0AFg/WdvOJzwU9LI/AAAAAAAABPc/7hfzU-JgDdQFZl2ooUivdDqWEBn5QFIuwCLcBGAs/s1600/IMG_9868.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1067" data-original-width="1600" height="425" src="https://4.bp.blogspot.com/-09N27BS0AFg/WdvOJzwU9LI/AAAAAAAABPc/7hfzU-JgDdQFZl2ooUivdDqWEBn5QFIuwCLcBGAs/s640/IMG_9868.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-jOFokOeCc9M/WdvPQ_F19PI/AAAAAAAABPo/5WtEclb9918t-HGooaJGMyZdONTdwBfYACLcBGAs/s1600/IMG_9871.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1067" height="640" src="https://4.bp.blogspot.com/-jOFokOeCc9M/WdvPQ_F19PI/AAAAAAAABPo/5WtEclb9918t-HGooaJGMyZdONTdwBfYACLcBGAs/s640/IMG_9871.jpg" width="425" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<ul>
<li style="text-align: left;">İkinci olarak Galata Rum İlkokulu içerisindeki bienali gördüm; bana göre nispeten daha sıcak işler vardı. Burada İstanbul'un kaotik ağ haritasından tutun Suriyeli işitme engelli bir çocuğun savaşı anlatışına kadar çok çarpıcı şeyler görmek mümkün. Eşiğinden girdiğiniz bir kapı 80'lere 90'lara açılıyor ve o döneme ait gençlerin kullandığı nesneleri ayrı ayrı odalarda görebiliyorsunuz. Geçmişten günümüze film cd'leri, müzik kasetleri, reklam afişleri... En çok eğlendiğim kısım da teras katta, artık bienali noktalarken karşıma çıktı. Bir insan boyunun sığabildiği kapıdan bir odaya giriyorsunuz ve karşı duvarda diğer odaya geçebilmeniz için bir çocuk boyunda kapıyı görüyorsunuz. Eğilip yeni bir odaya geçiyorsunuz ve bu yeni odadan diğer odaya geçebilmeniz için daha küçük bir kapı ile burun buruna gelip biraz daha eğilerek ilerliyorsunuz. Ardından girdiğiniz o odada karşınıza çıkan fare deliği boyutlarındaki kapıdan geçemeyeceğinizi anlayıp diğer nispeten daha büyük kapıya yöneliyorsunuz. Bu şekilde odadan odaya dolanıp sağa sola saparken de kaybolabiliyorsunuz. Çok fazla anlattım ama mutlaka gidilip görülmesi gereken bir yer. Bunlar da Galata Rum'daki bienalden seçtiklerim:</li>
</ul>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-b0yOBzJjm1U/WdvbVoM4NoI/AAAAAAAABP8/dPts-0j0IDUQ4MoUJJ528KixWB0p15_7gCLcBGAs/s1600/IMG_20171006_163320.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="900" height="640" src="https://4.bp.blogspot.com/-b0yOBzJjm1U/WdvbVoM4NoI/AAAAAAAABP8/dPts-0j0IDUQ4MoUJJ528KixWB0p15_7gCLcBGAs/s640/IMG_20171006_163320.jpg" width="360" /></a></div>
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://1.bp.blogspot.com/-hKoVp7TjffY/WdvclU2bXRI/AAAAAAAABQM/NuIcZWnQW7YcEdwPhXs4Q3A0Wz_E_WGrgCLcBGAs/s1600/IMG_20171006_162116.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="1600" height="360" src="https://1.bp.blogspot.com/-hKoVp7TjffY/WdvclU2bXRI/AAAAAAAABQM/NuIcZWnQW7YcEdwPhXs4Q3A0Wz_E_WGrgCLcBGAs/s640/IMG_20171006_162116.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Fotoğrafın yazısı: EĞER SEN İYİYSEN BEN DE İYİYİM VE BİZ BUNU ÇOK YAŞLANANA KADAR YAPABİLİRİZ. 2012-14<br />IF YOU'RE OKAY THEN I'M OKAY AND WE CAN DO THIS UNTIL WE'RE VERY OLD., 2012-14</td></tr>
</tbody></table>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-sJylUGdoaVg/WdvdFlyZc6I/AAAAAAAABQQ/l72H4zPoUwAA0j2JFhDugN7ut-xuAjsbACLcBGAs/s1600/IMG_20171006_160600.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="1600" height="360" src="https://3.bp.blogspot.com/-sJylUGdoaVg/WdvdFlyZc6I/AAAAAAAABQQ/l72H4zPoUwAA0j2JFhDugN7ut-xuAjsbACLcBGAs/s640/IMG_20171006_160600.jpg" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<ul>
<li>Sonuncu durak Pera Müzesi oldu. Gördüğüm kadarıyla daha tarihi çalışmalar var bienalin bu ayağında. Dünya basınına da yansıyan güzel işler görmek mümkün. Bana en ilginç gelen çalışma canlı kurtçukların yediği bebek beşiği şiltesiydi, ne yazık ki fotoğrafını çekmemişim. Ekolojik sistemdeki dönüşümü anlatan bu çalışmaya bakarken biraz kaşınsam da ilginç bulduğumu söyleyebilirim. Pera'dan bazıları:</li>
</ul>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-8ALCWcNaURM/WdvfCKLWNPI/AAAAAAAABQg/6tsdNqY09o8Usbm_wmxJMa9Ms0CAfoAQgCLcBGAs/s1600/IMG_20171006_184239.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="900" height="640" src="https://3.bp.blogspot.com/-8ALCWcNaURM/WdvfCKLWNPI/AAAAAAAABQg/6tsdNqY09o8Usbm_wmxJMa9Ms0CAfoAQgCLcBGAs/s640/IMG_20171006_184239.jpg" width="360" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-rMAd3oURpio/WdvfGNI5UkI/AAAAAAAABQk/WmvNqlptqzQ0SL7QzUFhqD_5Xcc3Yqa6wCLcBGAs/s1600/IMG_20171006_184551.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="900" height="640" src="https://3.bp.blogspot.com/-rMAd3oURpio/WdvfGNI5UkI/AAAAAAAABQk/WmvNqlptqzQ0SL7QzUFhqD_5Xcc3Yqa6wCLcBGAs/s640/IMG_20171006_184551.jpg" width="360" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-bUO3-cZnZRg/WdvfVn4yNEI/AAAAAAAABQo/tBnfSlgiPWknld5_nc3d5VYm25w5cnGhACLcBGAs/s1600/IMG_20171006_184306.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="900" data-original-width="1600" height="360" src="https://4.bp.blogspot.com/-bUO3-cZnZRg/WdvfVn4yNEI/AAAAAAAABQo/tBnfSlgiPWknld5_nc3d5VYm25w5cnGhACLcBGAs/s640/IMG_20171006_184306.jpg" width="640" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Yamuk yumuk ve az fotoğraflardan da anlayacağınız gibi keyifle gezmekten fotoğraf çekmeye fırsat bulamadım desem yeridir. O yüzden gidip görmelisiniz. En azından birine gittiyseniz diğerlerine de gitmeniz için güzel sebepler olduğunu bilin istedim. Eğer ben de bir sebeple birine gidip diğerlerine gitmeseymişim çok şey kaçırırmışım, bu sayede bunu görmüş oldum. Gitmediğim diğer mekanlara da gitmek istiyorum, umarım bitmeden gidebilirim.</div>
<div>
15. İstanbul Bienali'ni yarıladık; son gün 12 Kasım, unutmayın.</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-68199388193179716672017-10-01T01:05:00.000+03:002017-10-01T01:05:47.082+03:002017'ye sevgilerle2017. Geldiğin ilk günden beri senden nefret ediyorum, daha önce hiç söylemiş miydim?<br />
Seni sorumlu tutuyorum yaşadığım her kötü, sevimsiz şeyden. Ayrıca ilk defa bir yılla konuşuyorum. Sanırım bana deli diyecekler, "desinler değişemem".<br />
2016'yı benden nasıl çalabildin? Doğrusunu istersen çok da matah bir yıl değildi ama seviyordum, sevmiştim. Tam alışmıştım, ısınmıştım, benimsemiştim ki sen geldin. Ne de çabuk geldin, ah. Bırakmadın ki azıcık mutlu olayım. Öyle kötü geldin ki berbat bir yıl olacağın gelişinden belliydi. O ne kibir, o ne nefret, o ne çirkinlikti. Elimde olsa ben 2016 yılıyla yoluma devam ederdim. Ama maalesef öyle bir şansım yoktu. Ya 2016'da kalıp ben de onunla bitecektim ya da seninle yolculuğa devam edecektim. Yolculuğa devam etmeyi seçtim ama yol pek de ağaçlıklı, ferah yollardan değildi. Çiçek bahçelerinden geçmiyorduk ve her an aracın lastiği patlayacak gibiydi. Yol boyunca homurdanan araç hiç susmadı biliyor musun? Bunu yapmaya hâlâ devam ediyor. Henüz seninle yolumuzu bitiremedik ama neyse ki az kaldı değil mi? Ne olur üç ay daha en azından bu seyirde git ve ne olur aracın lastiği patlamasın! Son virajda çiçek bahçelerinden geçsen, yeşil yapraklar arasından parıldayan güneşe selam verebilsek ne olur? Güzel günlere seninle varamayacağımı biliyorum ama herkesi yolculuğa çıkarmanın tek bir sebebi var; güzel günlere bizi yaklaştırmak. Bazılarını belki güzel günlere getirmişsindir ama görevin burada bitmiyor. Senin görevin güzel günlere taşımak, oradan daha güzellerine, daha güzellerine ve daha da güzellerine... Beni henüz o güzel günlere taşıyamadın. Bunu beceremeyeceksen yavaş yavaş 2018'den medet umacağım. En azından sağ salim yaklaştırmanı diliyorum. Ne olur üç ay dayan. Senden daha fazla nefret etmek istemiyorum, anla beni. Sevgilerimle.SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-69775293275852217902017-04-08T01:14:00.000+03:002017-04-08T01:14:08.176+03:00Beni bir sen anladın, sen de yanlış anladın hayatKorktuğun şey başına gelir derler; doğru. Bu hayatta küçük yaşlardan beri diğer insanlarla olan iletişimimde en çok yanlış anlaşılmaktan korktum. Hep de yanlış anlaşıldım. Ne kadar korktuysam o kadar yanlış anlaşıldım. Önyargılardan hazzetmezdim işte bu yüzden. Çünkü insanlar seni yanlış anladıklarında "bu davranışının/sözünün/duruşunun/kuralının nedeni nedir?" diye sormazlar, çünkü onlara önyargıları yeter de artar bile.<br />
İkili iletişimlerde yanlış anlaşılmak zor, önyargıları aşmaksa imkansız. Çünkü sormuyorlar ki neden diye. Aslında sorulsa nasıl da yanlış anladığını fark edecek insan ama önyargıda bulunmak, yanlışlığı düzeltmemek, sürdürmek çok daha kolay geliyor. Hepimiz yapıyoruz bunu, ama maruz kalınca daha iyi anlıyoruz.<br />
Örneğin; birine anlayışlı davranmak, onu sıkmamak, zorlamamak için yanına çağırmadığında bile sanki sen onu çağırmak istemiyorsun, uzak duruyorsun gibi anlaşılacak. Aslında çok basit, öyle anlaşılıyor olabilir ama öyle değil. Yine de onu öyle anlamak daha kolay gibi geliyor karşı tarafa. Çünkü karşıdakinin bilinçaltı tam da şöyle söylüyor: "genelin davranışı bu yönde, o zaman onu genellemeliyim."<br />
Tamam hepimiz önyargı geliştiriyoruz. Yapmamak imkansız çünkü insan olarak bu bir savunma mekanizması. Ama eksik olan bir şey var; bir ortamda/duyguda/düşüncede önyargı miktarı kadar empati de mevcut olmalı. Yeri ve zamanı geldiğinde bu kavramlar sırayla kullanılmalı. Önyargıyı çok sık kullanmamıza rağmen empati yapma oranımız çok daha düşük. Herkesin empati yapamadığını fark ettiğim günden beri fazlasıyla kırgınım. Çünkü ben hep yetişkin insanların çok güzel empati yapabildiklerini düşünürdüm.<br />
Önyargılar zamanla yok olabilirler, ancak izleri ruha dokunduysa silinmez maalesef. Ya ruha dokundurmadan, fark ettirmeden oluşturulup empatiyle onarılacak ya da derin izlerin geçmesi için boşuna beklenecek. Maalesef o izler hiç geçmeyecek. O yüzden önyargıları azaltıp empatiyi çoğaltarak empatiye pozitif ayrımcılık yapmak belki de en iyisi olacak. Mesela benim de ruhumda bir takım geçmeyecek önyargı izleri var. Olmamasını çok isterdim, silebilmek isterdim o izleri. Çünkü dedim ya, hep bir gün yanlış anlaşılmaktan korkarken bu izlere sahip olmak nefes aldırmıyor. Onaramıyor insan ve onaramadıkça çaresiz hissediyor, kendini anlatamadığı için aciz hissediyor.SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-20682612601948339622017-03-21T00:57:00.000+03:002017-03-21T01:00:56.695+03:00<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<br />
<div style="text-align: right;">
<span style="font-size: large;"><br /><br />
"Bu bir mektup olsaydı eğer güldürürdüm seni mutlaka fakat bu bir şiir, bağışla"<br />
Haydar Ergülen</span></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<i><span style="font-size: x-small;"><br /></span></i></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: xx-small;"><b>Biri gülsün diye yazılan mektuplar hep çöpe gitti. Birini, gülsün diye gıdıklamak için çok geç kaldı içimizdeki çocuk yanımız. </b></span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: xx-small;"><b>Birini çok sevmenin onu güldürmeye yetmeyeceğini anladık. Sonra da bir şair bir şeyler anımsattı ve içimiz acıdı. Hepsi bu.</b></span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: xx-small;"><b><br /></b></span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: xx-small;"><b><br /></b></span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: xx-small;"><b><br /></b></span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: xx-small;"><b><br /></b></span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: xx-small;"><b><br /></b></span></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-49696433212862497352017-02-04T03:56:00.001+03:002017-02-28T22:58:18.788+03:00Haydi söyle<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/CVHHLh99B3Q/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/CVHHLh99B3Q?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<br />
Şu şarkıyı kullanan reklama denk gelince aşırı etkilenmiştim o zaman. Reklamdan çok şarkıdan, ama reklamdaki duygusal sahnelerden de. Öyle bir döneme denk geldi ki o reklam filmi, hislerimin deli gibi yoğunlaştığı dönemdi.<br />
Bir kalbim olduğunu acı bir hisle hissettiğim dönemlerden biriydi. Bu sesi duyduğumda gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı, "neden böyle oluyor hep" derken ben. Çünkü bir soğukluk sezmiştim ondan bana doğru uzanan. Zaten hiçbir şeyimdi ama sürekli onu düşünmekten kendimi alamıyordum. Bu şarkı da böyle her reklam aralarında karşıma çıka çıka beni gaza getirmiş olacak; "haydi söyle", "haydi söyle"(Öyle söyleyemedim tabii). Daha da yaklaşmak, hayatına yakından bakmak istedim. Hayatında kötü giden şey her neyse onu onarmasına yardımcı olmak, taşıyamadığı şey neyse beraber taşımak yani sadece yükünü paylaşmak istedim.<br />
Sonra hiçbir şeyim olmaktan çıkıp her şeyim oldu adeta. Bir gün sinemada, filmin başlamasını beklerken, yanımda o da varken yine reklam arasına denk gelen bu şarkı beni tatlı tatlı gülümsetti. O an fark etti mi, gördü mü bilmiyorum. Görse de anlamayacağı bir anlam vardı o yüzümdeki gülümsemede. "Söyledim işte" dedim içimden, "söyledim işte". Ben aslında ona hiç 'onu nasıl sevdiğimi' söyleyemedim ama söylediklerimden anlamıştır herhalde 'onu nasıl sevdiğimi'. Kesin anlamıştır. Eğer anlamasaydı yanımda olurdu. Ne zaman onları öyle sevdiğinizi anlarlarsa giderler çünkü. Bunun aksini hiç görmedim. Suçlamıyorum onu çünkü belki de kural bu.<br />
Beni sevemediği için onu suçlamak dünyanın en saçma şeylerinden biri olurdu. Öyle bir hakkım yok. Sadece kırgınım ve geceleri kırgınlıklarım kalbime batıyor.<br />
Onu son bir kez göremediğime kırgınım.<br />
Daha hayatımdayken "onu ilk gördüğüm yerde kocaman sarılmak ve yirmi dakika boyunca öylece kalmak istiyorum" diye düşünüp bunu yapma fırsatı bulamadan gittiği için kırgınım.<br />
Baharı beklemediği için, baharı onsuz karşılayacağım için kırgınım.<br />
Evde olduğum için bunalımın eşiğinde olduğum bir dönemde beni bir de bu ateşe attığı için kırgınım.<br />
"Ben sen varsın diye mutluyum" dediğimi unuttuğu için kırgınım.<br />
Onunla birlikte gelecek yeni birbirinden güzel ve farklı günleri düşünüp heyecan duyarken birden bire yarım bırakılmaya kırgınım.<br />
Bu kadar kısa sürede beni öylece yok saymasına kırgınım.<br />
Halledemeyeceğimiz bir şey olmamasına rağmen gidişine kırgınım.<br />
<br />
Belki de ben halledilebilir olduğunu sanmışımdır, halledemeyeceğimiz bir şeydir; sevgisizlik gibi mesela.<br />
Halledilemeyecek temel şeyler vardır. Onların dışında birçok şey konuşarak halledilebilir.<br />
Sevgisizliği konuşarak halledemezsin, aldatılmayı konuşarak halledemezsin, hakaret ya da şiddeti konuşarak halledemezsin. Gerisi hep hallolur.<br />
Sevgi olsa gider miydi? Bilmiyorum. Ben bu temel şeylerden herhangi birini görmediğim sürece bu kadar kolay bir şekilde asla ondan vazgeçmezdim. Bilseydi benim ilişkiye başlama ciddiyetimi, o da hak verirdi.<br />
Yine de iyi ki girmiş hayatıma, hiç pişman değilim. Sadece kırgınım ve özlüyorum. Her gece şükrettiğim şey gitti, her şey bitti.SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-88746487370296499022016-07-05T09:51:00.000+03:002016-07-05T09:51:17.396+03:00Git-GellerGit. Uzunca bir süre düşün, kararlar al, sonra yine gel.<br />
Git. Yenil, yine gel.<br />
Git. Yeneceğim de, yen gel.<br />
Git. En güzel şehirleri gez, çık gel yine.<br />
Ovaları geç, bayırları aş, hayvanları sev, gel.<br />
<br />
Git. Terk edil, ağır aksak gel yine.<br />
Anahtar paspasın altında.<br />
Ben yokum.SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-28095064804808856232016-02-14T22:31:00.000+02:002016-02-14T22:31:01.391+02:00Arkana bak!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-BPmOMDRCXss/VsDjqEiLE2I/AAAAAAAABG0/uts3qr7ZTTo/s1600/dont-look-back.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="133" src="https://3.bp.blogspot.com/-BPmOMDRCXss/VsDjqEiLE2I/AAAAAAAABG0/uts3qr7ZTTo/s200/dont-look-back.jpg" width="200" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Hayat ellerimizde akıp giderken (ya da bizi oradan oraya savururken mi demeliyim) yanımızda götürmediklerimiz kurtulmaya çalıştıklarımızdır. Çünkü onlar ya bizi dibe çekendir ya canımızı acıtandır ya da umursamadıklarımızdır.<br />
Evet, bazen vazgeçmeyi bilmek gerekir ama sevmeyi bırakmak kalbe zararlıdır. Güle oynaya sevmeyi bıraktığın işler gün gelir içinde bir iç sıkıntısına dönüşür. O yüzden bir şeylerden vazgeçerken, hayat yolculuğunda bir şeyleri bavuluna koymazken çok fazla düşünmen gerek.<br />
<br />
Düşün; en son hangi şeyden vazgeçtin? Neyi yanında götürmeyip arkanda bıraktın zaman geçerken? Bunu yaptığın için pişman oldun mu? Yoksa "iyi ki yapmışım" mı dedin? Bunları güzelce düşün. İleride benzer şeyleri yaşarken bu tecrübelerinden mutlaka yararlan. Çünkü hayat, bir şeyleri unutup tekrar aynı hataları yapmak ya da aldığın dersleri unutup yanlış yollara sapmak için çok kısa. Vakti verimli kullanmalıyız, kendimizi yıpratmadan veya onararak.<br />
<br />
<br />SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-8242187643197964772015-11-01T01:24:00.001+03:002015-11-01T01:24:20.879+03:00Seni Rüyamda Gördüm<i><span style="color: #999999;">(Uzun zamandır yoktum. Yoğunluğum vardı. "Dönüşüm muhteşem olamadı" demiştim en son, ama galiba yavaş yavaş dönüşüyorum. O yazıyı yazıp başarısızlığımı kabullenene kadar hiçbir şey değişmemişti hayatımda. Oysa şimdi hayatımı kendime göre şekillendirmeye başladım diyebilirim. Sabırsızlığım ve uzun süren işsizlik dönemim yüzünden az kalsın doktorluk oluyordum ama neyse ki her şey rayına oturmaya başladı.)</span></i><br />
<br />
Birçok insan o kadar sahte ki, "kimin nasıl dikkatini çekerim" diye düşünüp düşünüp "seni rüyamda gördüm" yalanını bulmuşlar. Hayır mesele sadece dikkat çekmek olsa bi derece, bazıları da karşısındakini denemek için "seni rüyamda gördüm .... yapıyordun / yapıyorduk" olayına el atmış. Neden sahici olamıyoruz? Neden yalan? Herkes hissettiğini yaşasa, duygularını paylaşsa, gördüğünü anlatsa daha çekilir bir yer olmaz mıydı dünya dediğimiz yer? Olurdu. Bu yalan söyleyen arkadaşlara da buna benzer yalanlar söylense bu kadar eğlenebilecekler mi acaba çok merak ediyorum. Hayatta nefret ettiğim şeylerin başındadır aldatılmak.<br />
Sırf bu iğrenç yalanlar yüzünden kimseye "seni rüyamda gördüm" diyemeyeceğim. Oysa o kadar güzel bir şey ki birini rüyanda görmek. Ve özel birini rüyanda görmek. Ve özel birini çok güzel bir şekilde, gülücükler saçarken ve saçarak rüyada görmek. Böyle bir yalan furyası olmasaydı ve karşı tarafa bunu söyleyebilseydik belki ne kadar sevinirdi karşı taraf. Belki güzel şeylere vesile olurdu. Hiç beklemediği bir anda duyduğu bu güzellik karşısında mutlu olurdu. Küçük bir şey, basit bir şey ama güzel bir şey. Bilmiyorum, bana anlamlı geliyor.<br />
İşte o yüzden, yapmayın gençler! Bu yalanı artık söylemeyin gençler. Hoş söylenmese bile artık çok geç.SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-62581001756436422522015-08-24T23:04:00.000+03:002015-08-24T23:04:04.731+03:00'Dönüşüm' ...muhteşem olacaktı oysa"Güzel şeyler yapacağım, beni üzen şeylerden uzaklaşacağım, hayallerimi tamamen ya da kısmen gerçekleştireceğim zaten ne istiyorum ki hepsi basit ama beni mutlu edecek şeyler" dedim durdum. Önce elimdekileri yitirmem gerekiyordu yeni yollar için, ben de öyle yaptım. Sonra yeni hayaller kurdum, onları gerçekleştirmek için bir takım şeylerle uğraştım, başaracağımı sandım. Buraya geldim ve sık sık yazılarımda "güzel şeyler olacak, ben de burada anlatacağım", "başaracağım çok hoş şeyler olacak benim açımdan, hallettiğimde bahsedeceğim" dedim. Hiç de öyle imkansız, abuk sabuk gerçekleşmeyecek şeyler de değillerdi. Birkaç fedakarlık ve bolca istekle olacak gibi görünen şeylerdi.<br />
Olmadı.<br />
Yapamadım. Bu gece buraya bunu söylemek için geldim. Güzel şeyler olunca yazacaktım ama olmadığını da yazmalıyım diye düşündüm. Olmadı işte. Hatta benden hiçbir şey olmadı. Hiçbir şeyden mutlu da olmadım. Daha fazla beklemenin alemi yok. Söylüyorum işte artık; olmadı. El-alem erişilemez hayaller kurup şans eseri sahip olurken, dışarıdan bakıldığında gayet basit olan birçok insanın burun kıvıracağı nitelikte hayallerim çabalarımı sonuçsuz bırakarak olmadı. Üstelik bu olmamak da şans eseri. Çünkü bir şeye emek verdiğinizde, uğraştığınızda, fedakarlıklar yaptığınızda, inandığınızda, yürekten istediğinizde olmaması için başka hiçbir sebep yoktur normalde. Hem de kademe kademe hayallerim vardı ki ben daha birinci kademeye erişemeden bu hayallerimi noktalamak zorundayım.<br />
Gregor Samsa oldum; kabuğumun üzerinde ters döndüğümü fark edip debelendim durdum. Sonunda ayaklarımın üzerine dönebildim ama şimdi de tekrar insan olamıyorum. Odada öylece sıkışıp kaldım. Hayatımda güzel hiçbir şey yok. Geleceğim yok. En son yemek yemeyi keseceğim galiba.SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-14999806178273438302015-08-06T16:24:00.001+03:002019-08-19T14:34:18.806+03:00Gerçekte Kimim?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-eSpfb9ec_38/VcNfiHMRQOI/AAAAAAAABEQ/wFLvB5-rmGM/s1600/lucid-dreaming-mirror.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://3.bp.blogspot.com/-eSpfb9ec_38/VcNfiHMRQOI/AAAAAAAABEQ/wFLvB5-rmGM/s320/lucid-dreaming-mirror.jpg" width="240" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Bazen dışarıda durup kendine bakmak, içine doğru yavaştan akmak istiyor insan. Gerçi bu böyle sıradan bir insanın tamamen yapabileceği bir şey değil, ancak kısmi yapılabilir sanırım. Kolay mı öyle kendini bir tarafa koyup uzaktan bakmak? Üstelik bunun bir sağlaması da yok, yani "kendimi şöyle şöyle görüyorum dışarıdan, hmm sence doğru mu?" diye sorabileceğin kimse yok muhtemelen etrafta. Çünkü insanlarla ne kadar yakın olursan ol, onları ne kadar seversen sev, onlar ne kadar seni severlerse sevsinler, beraber ne kadar vakit geçirirseniz geçirin, şu ego denen meret yüzünden ya seni çekemediklerinden ya kendinden başka kimseyle yeteri kadar ilgilenemediklerinden ya takıntılarından ya da asla objektif bakmayı beceremediklerinden sana doğru bir sağlama veremeyeceklerdir. Düşünsene; hiç o sebeple söylemediğin, aklından bile geçirmediğin basit bir sözcüğün altından nasıl bir art niyet çıkardılar zamanında. Hem de kim bilir bu ne kadar fazla oldu farklı insanlarla. Belki sen bile, hiç o sebeple söylenmemiş bir sözü kendine tehdit olarak görüp "hep benim kötülüğümü düşünüyor yeaa!" dedin ve sonradan yanıldın. Her neyse! Yani öyle tutup da kendin hakkındaki fikirlerini birine açıklayıp "sence de böyle miyim?" diye sorma gafletine düşme derim. Ama eğer etrafında bilge, kendinden arınmış, filozof ruhlu olgun kimseler varsa iş değişir; onlara her şeyi sorabilirsin kendin hakkında. Tek bilmen gereken şey, bu kimseleri çok nadir tanıyacağın ve belki de hiç tanıyamayacak kadar şanssız olacağın.<br />
Peki o zaman kendimize dışarıdan bakıp bir özeleştiri yapma gereksinimi hissettiğimizde ve bir bilge kişi bulamadığımızda ne yapmalıyız sorusu geliyor akla. Yapabileceğimiz tek şey var; kısmi olarak kendimize dışarıdan bakıp bununla yetinmeye çalışacağız. Böyle bir şeye gereksinim duymuyorsan da duymalısın. Çünkü bu gerçekten gerekli. İyi bir insan olmak için gerekli, kendini dış dünyaya karşı savunman için gerekli, başka insanları kendinden koruman için gerekli falan filan. Kısacası, bir kabulleniş yaşamamız gerekli.<br />
<br />
Ben kendime dışarıdan baktığımda çeşitli şeyler görüyorum ve hangisi olduğuma karar veremediğim oluyor. Örnek vermem gerekirse mesela düşünce yapımı olgun bulurken bir bütün olarak çocuksu olduğumu düşünüyorum. Daha önce beceremediğim en basit bir şeyi yapabildiğimde çocuk gibi seviniyorum mesela. Sonra aynaya bakıp çocukça gülümsediğimi, deli gibi heyecanlandığımı görüp gülüyorum halime. Bu ne çift karakter meselesi ne de iki yüzlülük. İnsan kendine ikiyüzlü olamaz ne kadar uğraşırsa uğraşsın.<br />
İnsanın kendi hakkında bile çözemediği binlerce şey varken başkalarını tanımanın güçlüğünü de hissediyoruz elbette. Çok iyi tanıdığımızı düşündüğümüz kişiler bambaşka insanlara dönüşünce neden hala şaşırdığımız anlamsız.<br />
Bir de olayın şu yönü var; tüm insanların içinde öyle cevherler var ki, birini bulup çıkardığımızda diğerini bulsak apayrı şaşırıyoruz. Ve belki de bu yüzdendir birbirimizi sevdikçe sevesimizin gelmesi -ve tabii tersi olarak nefret ettikçe edesimizin gelmesi durumu-. Düşünsene, senin içinde çıkarılamamış ne cevherler var. Kim bilir ne güzellikler var.<br />
İşte insan kendisini bir kenara koyup dışarıdan bakmayı bu yüzden de istiyor. Başkaları da oradan baksın istiyor bazen.SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-59436173992485016452015-07-27T22:11:00.000+03:002015-07-27T22:20:17.455+03:00Dert sende, derman da sende.Bir derdi olunca insan, sanki başka kimsede dert yokmuş gibi bir izlenime kapılır çoğu zaman. Oysa dünya üzerinde aynı dertten muzdarip binlerce insan var. Hatta tüm insanlar başka başka dertlere sahip. Hatta ve hatta bazı insanların derdi, ortadoğudaki fakir bir çocuğun derdine göre devede kulak kalır.<br />
<br />
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-3OTN75MDsyY/VbaBjekP4FI/AAAAAAAABD0/-dhGpyswvuQ/s1600/allah_baska_dert_vermesin-yigit-ozgur.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="215" src="http://2.bp.blogspot.com/-3OTN75MDsyY/VbaBjekP4FI/AAAAAAAABD0/-dhGpyswvuQ/s320/allah_baska_dert_vermesin-yigit-ozgur.jpg" width="320" /></a>Yine de insan kendini tüm insanlardan, çevreden, maddeden önemli görmenin önüne geçemiyor. En fazla kendini avutabildiği zamanlarda aklına geliyor "Sadece ben miyim sanki? Bir sürü insanın derdi var ne ki bu?" deyiveriyor içinden. Ama bunu demeden önceki kriz anında yatışana kadar derdini dünyanın en büyük sorunu olarak görüyor. Bazen bunu yapanlara kızıyoruz, çok kızıyoruz. Anlamlandıramadığımız oluyor. Bazen de aklımıza, bunun geçici bir kriz anı olduğu geliyor ve avutmaya çalışıyoruz onu. Avutabiliyor muyuz bilmiyorum. Ama insan insana bir nebze olsun iyi geliyor. Yine de kendimizi ancak kendimiz avutabiliriz galiba.<br />
<br />
Bazen şaşıyor insan, gözünde büyüttüğü derdi meğer o kadar sıradanmış ki... Herkeste varmış da insan sadece kendinde var sanırmış. "Başka bir derdi olabilir, ama benim derdimden asla!" düşüncesi nereden gelip yerleşmiştir bilinmez.SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-3438963626729967332015-06-27T03:01:00.000+03:002015-07-27T22:11:34.826+03:00İstanbul'da Bir PencereDışarıda mis gibi bir hava. İlkbahardayız. Dört duvar arasında mahkumlar gibiyim. Kuşlar ötmüyor aslında, kahkaha atıyorlar. Bana gülüyorlar ama ben sadece cıvıldaşmalarını işitiyorum. Sadece "acaba birbirlerine ne anlatmak istiyorlar" diye düşünüyorum. Biraz sonra meraklı gözlerle pencereden içeri bakıyorlar, ardına kadar açık duran pencereden içeri bir adım bile atmıyorlar.<br />
"Yüzme bilmiyorum" diyorum, ona da yunuslar gülüyor. "Hiç denizlere gitmiyorsun ki, nereden bileceksin" diye muziplik yapıyorlar. "Sen dört duvar arasında aptal aptal otur."<br />
"Hiç olur mu? Ben denize gittim birkaç kere." diye savunma yapmak istiyorum ama, "kaç kere kaç?" diye kinayeli sorular geliyor tarafıma. "Hem ben vapura binmeyi çok severim, bilmiyor musunuz?" dediğimde gökyüzünde başka kahkahalar duyuluyor. Başımı kaldırıp bakıyorum ki martılar... İçlerinden bir kahkaha gelip yakınıma konuyor. "Ne kadar zamandır bize simit atmadığını bir düşün bakalım." "Ama" diyorum "yolum hiç o taraflara düşmedi sevgili martı."<br />
"O yolun bir yerlere düşmesini dört duvar arasında mı bekleyeceksin? Ben gidebilsem çok uzaklara giderdim ama üşeniyorum" diyerek yerden doğrulan kediye bakıyorum. "Oysa sen bir kedi değilsin, senin üşenme hakkın yok."<br />
Tüm bu alayları dinledikten sonra birdenbire uyuyakaldığım koltukta zıplayarak uyanıyorum. Beynimi delercesine beni yerimden fırlatan sesin bir asfalt delici olduğunu anlıyorum. Sinirlenip pencereyi kapatmak için hamle yapıyorum ama pencerenin kenarında duran, demin bakarken uyuyakaldığım kuşları görüyorum. Meraklı gözlerle içeriye göz atmaya devam ediyorlar. Kaçmadıklarından anlıyorum; neyse ki tülün arkasından beni görmüyorlar. Pencereyi kapatmıyorum, koltuktaki yerime geri dönüyorum. Ben de onları gözlemliyorum. Asfalt delicinin sesini işitmiyorum bile. Elime not defterimi alıp kendime günlük program yapmaya koyuluyorum:<br />
<br />
<ul>
<li>Vapurla karşıya ya da adalara geçilecek (tabii yanında simit bulundurarak).</li>
<li>Sahilde yürüyüş yapılacak ve biraz deniz seyredilecek.</li>
<li>Bir çay bahçesinde oturup çay içilecek.</li>
<li>Aman ha, yanına mutlaka fotoğraf makineni al, unutma.</li>
<li>Kelebek saymaya çalış, kaç tane göreceksin bakalım.</li>
<li>Yalnız olunacak, mutlaka yalnız. Yanına gelen doğa dostları ile vakit geçirilecek sadece. Yalnız olmazsan onları ürkütebilirsin (ama bir gün bunu hisseden başkaları da beraberinde götürülecek).</li>
</ul>
<div>
Listeye şöyle bir bakıyorum; çok fazla eksik olsa da bir gün için yeterli diye düşünüyorum. "Yunusların alaylarına bir süre katlanabilirim" diyorum. Not defterimin sayfasını çevirip ileri bir tarih için yeni program yapmaya koyuluyorum ama "Dur bir dakika, geç kalma sakın. Vapurda yaparsın listeni." diye söyleniyorum. Kuşlara el sallayıp hazırlanıyorum.</div>
SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5208437682500261616.post-43019804802664699042015-06-12T01:33:00.000+03:002015-06-12T01:33:42.801+03:00Tuhaf şeyKöreliyorsun. Hayat öyle bir şey yapıyor ki sana -yok yok aslında hiçbir şey yapmıyor- bir anda kendin bile tanıyamıyorsun kendini. İlginç, yaratıcı, etkileyici fikirlerin varken bile birden bire bomboş bir insana dönüşebiliyorsun. Takıldığın insanların, bulunduğun yerlerin, dinlediğin müziklerin, izlediğin filmlerin, elindeki uğraşıların -ya da tam tersi cümleyi kurabilirsin ki takılmadığın, bulunmadığın, dinlemediğin, izlemediğin, uğraşmadığın- bunlara çok etkisi var. Ama tamamıyla şununla alakalı diyemiyorsun. Bazen bir yaş bile belirleyici olabiliyor. Şu şu yaşına kadar özünü koruyup bu yaşında bozguna uğrayabiliyorsun mesela. Genelde bunun en somut örneğini çocukluk yıllarına baktığımızda görürüz; çok yetenekli (herhangi bir yeteneği olabilir) bir çocuğu sürekli engellemek, yeteneğini önemsememek ve yok saymak onu öyle bir köreltir ki bunun tüm yaşamını etkileyeceğini kimse kestiremez. E burada yine her zamanki gibi eğitim sistemi zafiyeti ortaya çıkıveriyor ama şu an ona değinmeyeceğim.<br />
Yazmak isteyip yazamadığım zamanlar hep bunlar gelir aklıma mesela. Acaba beni ne köreltiyor, ne engelliyor diye düşünüyorum. Oysa yazmak, rahatlamak istiyorum burada ve bunu seviyorum. Aynı şey iş yaşamında da insanın başına gelebiliyor. Çok çeşitli konularda olabiliyor işte. Nedenini araştırmak gerek belki kendi içimizde. Çünkü dediğim gibi, nedenler o kadar fazla ve karmaşık ki hangisi olduğunu ilk bakışta kestirebileceğimizi düşünmüyorum. Birçok nedeni de olabilir, hayır sadece biri de olabilir, belki de tümüdür. Bilemiyoruz işte. Bilmem psikologlar ruhsal bozuklukların derinini araştırırken bunu da çözebilirler mi? Bunun üzerine de bir çalışmaları var mı? Bu konu hakkında bilgisi olan birileri varsa seve seve aydınlanmak isterim belirteyim.<br />
<br />
Hep 'ilham' denen şeyin kabahati bunlar.SmGhttp://www.blogger.com/profile/00185823237864358868noreply@blogger.com4