Küçük Radyocu Ben
Küçükken yaratıcı bir çocuktum. Aklımı derse, ödevlere çalıştırmak yerine çeşitli şeylere yönelirdim. Aslında bu yararlı bir şeydi elbet, ama derslerime öncelik vermem gerekiyormuş. İnsan o zaman anlayamıyor tabii.
Bir şeyler yazardım, özellikle de şarkı sözleri. Mizah içerikli bir şarkı sözü yazmıştım o zamanlar. Aslında hem mizah hem dram. Adını şimdi hatırlayamadığım bir adam vardı şarkı sözünde. O adamın üzerine bir kısa hikayeye sahip şarkı sözleriydi. Gerçekte öyle bir adam yoktu, tamamen hayal ürünüydü yani. Mizahla başlayıp drama dönen bir hikayenin sözleri. Şarkı sözü deyince, öyle kuru kuru olmaz tabii, ben kendimce müziğini mırıldanıyordum. Nota bilmediğim ve herhangi bir müzik aleti de çalmadığım için besteleyemiyordum sadece. O da sadece şarkı sözü olarak kalmıştı. Evdekiler bu minik şarkı sözü yazarının aslında farklı şeyler yaptığını farketmiyorlardı ama. Yazdığım şeyleri saçma bulup gülüyorlardı. Şimdi okusam cidden ben de gülerdim eminim. Ama saklamamışız ki :( İşte buna çok üzgünüm. Evimizden taşınırken bir sürü anı çöpe gitmek zorunda kaldı. Annem eski şeyleri sevmeyen, bu tip o zaman farkedilmeyecek ince hatıralara önem vermeyen bir kadın. "Taşınırken ıvır zıvır götürülmez, çöp onlar" diyerek bu tip şeyleri çöpe gönderdi. Oysa o şarkı sözü şimdi olsaydı ne güzel olurdu. Burada da paylaşırdım, biraz gülerdik hepberaber.
Bunun yanında hikayeler de yazardım. Yarım yamalaktı büyük ihtimal çoğu. Ama eğlenceli şeylerdi o zamandan hatırladığım kadarıyla. Tahmin edilebildiği üzere hepsi çöpe gitti.
Yazdığım şeyler dışında yaptığım öyle bir şey var ki, şimdi olsaydı benim için çok kıymetli bir şey olacaktı. Bir kaset. 80 ve 90'lı yılların çocukları bilirler, hatta şu sıralar o kadar konuşuluyor ki kaset doldurma olayları. Teyplerimizin kasetçalar bölümlerinde çaldığımız, yetmeyip şarkılar kaydettiğimiz biricik kasetler... İster bir başka kasetten, ister radyodan, ister canlı sesten kasetlerimize kayıtlar yapıp dinlerdik.
Elimde tuttuğum, artık kullanılmayan kasetle bir şeyler yapmalıydım. Öyle bir şey yapmalıydım ki, hem can sıkıntımı geçirmeliydi, hem de arkadaşlarımla eğlenmeliydim. Yeni bir oyun yaratma peşindeydim. O sırada evde yalnızdım. Yani arkadaşlarım yoktu yanımda. Ben yine de oynamaya başlamak istiyordum. Bir şeyler yapmalıydım ama ne?
Sesimi kaydetmek eğlenceli olacaktı, hem elimde saatlerce doldurulmayı bekleyen bir oyuncak vardı. Düşündüm düşündüm... Buldum! Radyocuymuşum gibi konuşacaktım, istek parça alıyormuşum gibi yapacaktım, araya müzikler sıkıştıracaktım. Yanlış bir durum olursa silme imkanım da vardı; kasedi biraz geri sarıyordun, dinliyordun, tam uygun noktaya gelince tekrar kayda devam ediyordun. Ama önce kendime bir radyocu ismi bulmalıydım. Bir radyocu nasıl olur, onu bilmek, hayal etmek istiyordum. O dönem bir sunucu vardı 'kıvırcık Taner' (sanırım sunucuydu yanlış olmasın değilse düzeltin beni) Ben hayalimde ona benzer, kıvırcık saçlı, erkek bir radyocu olduğumu gözümün önüne getirdim. Artık sıra isim bulmaya gelmişti. Elimde tuttuğum kasedin üzerinde plak ve kaset şirketi olan bir isim, bir takım adresler vardı. Adımı da oradan buldum: 'Kekova'. (eheh! Öyle yazıyordu valla asgdlkdeasaşfkflkv) Derken başladım kayda... Sesimi kalınlaştırıyordum bir de;
Morobo Afondum, Ban Kekova. Kuvurcuk Kekova. Yenu yayun sootumda yıno kolokloronozdoyum...(Merhaba Efendim, ben Kekova. Kıvırcık Kekova. Yeni yayın saatimde yine kulaklarınızdayım...) Bu ve buna benzer bir girizgahla konuşmaya başladım. Canım ne isterse ondan bahsediyor, bir radyocunun boş ve gereksiz zırvalaması gibi zırvalıyordum. Hani bazı radyocular öyle olur ya, konuşmak için konuşur, ya da bir şeyler anlatmaya başlar. Öyle konuştum da konuştum. Sonra "Haydi şimdi sizlere şarkı çalayım, bu benden size gelsin efendim, buyurunuz" diye radyo tuşuna basıp ilk şakımı da radyodan kayda almaya başladım. Şarkı bitene kadar tetikte bekleyip biter birmez tuşa basıp kayda giriyordum. Bunu böyle çok kez tekrarladım. O kadar eğlenceliydi ki anlatamam. Hem öyle bir oyundu ki bu, istediğin an bırakıp kasedi kenara koyup istediğin bambaşka bir gün takarak kayda kaldığın yerden devam ediyordun. Ben de öyle yaptım. O gün o kadar oyun yetti, bırakıp kenara koydum. Ertesi gün tekrar oyuna devam etmek üzere bir arkadaşımı da çağırdım. Ona da anlattım "benim böyle böyle bir oyunum var" diye. Bu sefer olmayan hayali dinleyicilerime onu tanıtarak yayına başladım. Arkadaşım da aynı kanalın başka bir radyocusu olarak benim programıma konuk olmuştu sözde. Bir ben konuşuyordum artık, bir o. Araya da şarkılarımızı kaydediyorduk radyodan. Sonra başka bir gün başka bir arkadaşımızı çağırdık bizim eve. O arkadaşın sesi biraz ince olduğu için ona bir ünvan bulamıyordum. Düşündüm taşındım, o gün 23 Nisanmış da, o arkadaş da bir ilkokul 1. sınıf öğrencisiymiş gibi bir konsept oluşturdum bu sefer. Ben programıma davet etmişim onu. Neyse onu tanıttım ettim, arada ona şarkılar söylettim mini mini bir kuş konmuştu gibi. Sesi zaten ince olmasına rağmen daha fazla inceltiyordu, böyle acayip bir program oluyordu bizimkisi.
Ah o zamanlar o radyocu kasedimle amma eğlenmiştim, görmeliydiniz. Şu an kasedin nerede, ne halde olduğunu, kasede naptığımı bilmiyorum. Evde birkaç eski kaset var. Muhtemelen onların içinde diye defalarca hepsini dinledim, yok bulamadım. Anımsadığım bir şeyler var, sıkılıp onun üzerine başka bir şey çekmiş olabileceğimi düşünüyorum. Böyle bir şey anımsıyor gibiyim ama emin de değilim. Büyük bir özenle sakladığımı da hatırlıyorum çünkü. Bir yerlerden çıksa o kadar mutlu olurdum ki anlatamam. Tekrar dinlemek istiyorum. Neler saçmaladığımı en başından sonuna kadar hatırlamak istiyorum. Böyle şeyler en azından insana çocukluğunu hatırlatıyor. Çocukluğumuzun güzelliği bunlar.
Aklımda Kate Winslet'ın bir filmini getirdi. İsimini hatırlayamıyorum ama okuma yazma bilmeyen bir kadın rolündeydi. Genç bir adam o suçsuz yere hapise girdikten sonra ona kitapları okuyarak kaset haline getiriyor ve yolluyordu. Çok değişik bir film ve garip duygular içeriyordu. Belki sende izlemişsindir.
YanıtlaSilHayır izlemedim ama izlemek istedim şimdi. Teşekkürler, bir araştırayım da izleyeyim.
YanıtlaSilFilmin isimini buldum
YanıtlaSilThe Reader (Yapım: 2008)